Bir melik memleketinde harika bir saray yaptırıp nefis yiyecek ve içeceklerle dolu bir ziyafet sofrası hazırlattırıyor. Sonra da bir elçi gönderip halkı ziyafete davet ediyor. Bazıları bu ziyafete canla başla koşarken, bazıları da ilgisiz kalıyor.
İşte o melik Allah, memleket İslâm, saray Cennet, Resûl-i Ekrem de (asm) elçidir. Kim davete icabet ederse İslâma, İslâma giren de Cennete girer. Ve kim de Cennete girerse gözlerin görmediği, kulakların işitmediği nimetlere kavuşur.1
Hiçbir şeyin kıtlığı ve yokluğunun çekilmediği, her istenilene anında kavuşulan, sonsuza dek, genç ve dinç bir şekilde yaşanılacak olan böyle bir Cenneti insan hiç istemez mi? Böylesi bir davete zevkle, şevkle koşmaz mı?
Cenneti isteyen ve Resûl-i Ekrem’in (asm) davetine icabet eden tabiî ki Cennete götüren yoldan gider ve o yolda aşk ve şevkle ilerler, hiçbir şey onu bu yoldan saptıramaz.
Cennetin anahtarı imandır. Hem de güçlü, taklitten kurtulmuş tahkikî bir iman. Taklidî iman açıkta yanan bir mum misâli en küçük bir tereddüt karşısında sarsılabilirken, tahkikî iman dağlar gibi şüpheler karşısında bile dimdik ayakta kalır.
Cennete girmek için imandan sonra salih amelin gerekliliği açıktır. Çünkü salih amelle iman koruma altına alınır, kuvvetli hâle getirilir. Âyet-i kerîmelerde de iman edenlerin hemen arkasından salih amel işleyenlerin zikredilmesi kurtuluşa ermenin, Cennete girmenin yolunun bunlar olduğunu göstermez mi?
Bazıları hiçbir delile dayanmaksızın “İman yeterli, salih amel olmasa da olur” der gibi bir havaya, tutuma girerler. Bu temelsiz, dayanaksız anlayışa Vehb b. Münebbih şöyle cevap verir: “Lâ ilâhe illallah Cennet kapısının anahtarıdır. Kapı dişsiz anahtarla açılmaz. Binaenaleyh îmân anahtarın gövdesi iman ise, salih ameller onun dişleridir.”2
Bir de “Men talebe ve cedde vecede” (Kim bir şeyi can ü gönülden isterse o şeye kavuşur) kaidesi gereğince Cennet iştiyakı içerisinde olan ona erer. O takdirde Cennet bile ona duâcı olur. Kâinatın Efendisi (asm) buyururlar ki: “Kim üç defa Allah’tan Cenneti isterse, Cennet, ‘Allah’ım! Onu Cennete koy’ diye kendisine duâ eder.”3 Hatta Cennet, içerisine girme arzu ve gayreti içerisinde olan kimselere şefaatçı olur.
Evet, Cennet müştaklarına Cennet, Cehennemden sakınanlara da Cehennem şefaat edecektir.
Burada Cennetin müşterilerini iştiyakla beklediğini de belirtelim. Böyle müşterilerden kim olmak istemez?
Dipnotlar:
1- İbni Kesir, en-Nihaye, 2:318.
2- A.g.e., 2:267.
3- Kurtubî, Tezkire, 2:509.
04.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|