Adam, olabildiğince ciddî bir yüz ifadesi takınıp, kendini saatlerce bekleyen basın ordusunun karşısına geçti. Elindeki metni, üzüntüsünü bastıran bir resmiyetle okudu:
”İçeride bir umut boğazlanmıştır. Biz engellemeye çalıştık, ama onlar çoğunluktu, elimizden bir şey gelmedi…”
Kimse buna şaşırmış gibi görünmüyordu. Gazeteci ordusunun halinden olayın vahameti anlaşılmıyordu.
“Elbette bu cinayete üzülen de olacaktır, sevinen de…”
Demek bir umudun öldürülmesi birilerini sevindirebiliyordu. Bu, en az cinayet kadar vahim bir tabloydu. Ama bu da kimseyi etkilemişe benzemiyordu.
“Bundan sonra ülkede doğacak tüm umutlar da aynı şekilde boğazlanacaktır.”
Salonda buz gibi bir hava esmeliydi. Ama esmedi.
“Birlik ve beraberliğimizi korumalıyız.”
Demek ki bu cinayetin birlik ve beraberliği bozucu bir yanı vardı. Böyle düşünülüyordu. Oysa umudunu kaybetmiş bir insanın, bir şeyler için kavga etmeye hali kalır mıydı? Belki umudu öldürülenlerden değil, bu cinayetle yeni bir umut sahibi olanlardan korkuluyordu.
Bütün bu olup bitenleri televizyonlarından izleyenler öfkeliydi. Haksızlığa uğramanın öfkesiydi bu. Göz göre göre gelen bir ölüm karşısındaki öfkeydi. Ama kontrollü bir öfkeydi aynı zamanda. Hiçbir haksızlık, başka hak-sızlıkları, hiçbir cinayet başka masumların öldürülmesini meşrûlaştıramazdı.
Mikrofonların önünde sözlerini tamamlayan adam, aynı resmiyet ve ciddiyetle ve aynı üzüntüyle geldiği yere doğru ilerledi.
Bu cinayete ortak olanlarla aynı odaya yürüdü.
Belki maktülü otopsi raporu yazılmadan önce son kez görmek istiyordu.
Otopsi raporu… İşte bu yazılmalıydı artık.. Herkes cenazeden önce bunu görmek istiyordu. Onu görmeden konuşmak, yorum yapmak istemiyorlardı.
“Biz öldürmedik, bize geldiğinde ölüydü” mü yazılacaktı rapora, yoksa “Öldürmekten başka çaremiz yoktu” mu?
Gazeteci ordusu az da olsa merak ediyordu bunu. Ama dışarıdaki insanların umurunda değildi.
Onlar bir umutlarını daha kaybetmişlerdi ve dahası bundan sonra doğacak bütün umutların akıbeti de aynı olacaktı.
Oysa içlerinde hep bir umut vardı. Onu düşündüler. İçlerinde bir yerlerde yaşayan ve zamanı geldiğinde canlanıp hayatta kendisine bir yol çizecek umutları vardı.
Temkinli bir iyimserlikle okşadılar o umudu.
Öfkelerini yutkunup, gülümsediler.
09.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|