Dışişleri Bakanı Babacan’ın Avrupa Parlamentosunda Türkiye’de çoğunluğun da din özgürlüğü konusunda bazı kısıtlamalar ve yasaklarlar karşı karşıya olduklarını dile getirmesi, belli çevreler tarafından hedef alınmasına yol açtı. Bu yalın gerçeğin ifade edilmesi karşısında kimileri ahlâk ve edep sınırlarını zorlayarak Sn. Bakan’a hakarete yeltendiler.
Genel olarak özgürlükler alanını genişletmek ve var olan yasak ve kısıtlamaları kaldırmak varlık sebebi olan hükümetin, altı yılı aşan bir iktidar döneminden sonra hâlâ, yakınma pozisyonunda duruyor olması, geçen yılların da yitirildiğinin itirafıdır aslında. Türkiye’de devlet dini bir özgürlük alanı olarak olarak değil, bir ideoloji adına kıskaç altında tutulması gereken bir asayiş alanı olarak görüyor. Dinin bir özgürlük alanı olarak kabul edilmemesi sebebiyle Türkiye’de devlet aygıtı en kaba yöntemlerle yoğun bir din özgürlüğü ihlâlleri üretmekten geri durmamaktadır. Dini bir özgürlük alanı olarak görmeyen bu anlayış, dini dönüştürmeyi, şekillendirmeyi ve ötesine geçip bütünüyle ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bu hedef Türkiye’nin çok partili hayata geçmesiyle tam olarak tahakkuk ettirilememiştir. Ancak çok partili hayata geçişi, bütün kötülüklerin! anası olarak gören anlayış, devlet aygıtının sivil, askerî, özellikle de yüksek yargı bürokrasisi tarafından adeta içselleştirilmiştir.
Çok partili hayata geçişle sekteye uğradığı düşünülen hedef, yargı kararlarıyla tahakkuk ettirilmek istenmiştir. AKP hakkında açılan kapatma dâvâsı iddianamesi ve esas hakkındaki mütalâa, yüksek yargının bir bölümü tarafından dinin bir özgürlük alanı olarak görülmediğini olanca çarpıklığıyla ortaya koymuştur. Dinin bir özgürlük alanı olarak görülmemesi, yargı çevrelerini hukukun evrensel değerleriyle karşı karşıya getirmektedir. Dinin demokratik zeminlerde özgürce yaşanabilmesi, aynı çevrelerin demokrasiye karşı mesafeli ve kuşkucu bir anlayış sergilemelerine yol açmaktadır.
Din özgürlüğü; ferde inandığı dini, hayat üslûbunu, tercihlerini, moral değerlerini belirleme, seçme, hayata geçirme, geliştirme ve yaymasına imkân verilmesidir. Türkiye en yalın haliyle bile, din özgürlüğü alanında demokratik ülkelerin çok gerisindedir. Anayasal kurumların gölgesinde vesayetçi demokrasi işletilmeye çalışıldığı gibi bir ideoloji adına vesayetçi, vahiyden kaynaklanmayan, dinin özünden uzaklaştırılmış, dindarlık! üretilmeye çalışılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerine ilişkin olarak bugün açıklaması beklenilen kararı, mahkemenin dini bir özgürlük alanı olarak görüp görmediğini bir kez daha ortaya koyacaktır. Olumsuz bir karar, dinin bir özgürlük alanı olarak görülmediğini ortaya koymakla kalmayacak, Anayasa Mahkemesinin dinle birlikte demokrasiyi de vesayet altında tutma niyetini ortaya koyacaktır.
05.06.2008
E-Posta:
|