Türkiye’de Müslümanların “dinî özgürlükleri sorunu” olduğu, Rum ve Ermeni patriklerinin yanısıra diğer dinî azınlıkların ruhanî temsicilerince de kabul edilmekte.
Antakya Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Jozef Naseh’in iki yıl önce AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Verheugen’e, “Türkiye’de öncelikle Müslümanların çözüm bekleyen sorunları var; öncelikle onlar çözülsün” talebi, bunun en açık ifâdesi. Bu bakımdan Türkiye’de Müslüman çoğunluğa gayr-ı müsimlerden daha fazla dinî baskı ve sınırlamalar olduğu, yerli-yabancı gözlemcilerle belirlenmekte.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’de “Müslümanların dinî azınlıklar sorunu”nu Diyanet’e havale etmişti. Devletin “din işleri”yle yetkili anayasal kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı yöneticileri, başta başörtüsü yasağı ve din eğitimine getirilen kısıtlamalar olmak üzere, Müslüman çoğunluğun engellenen dinî özgürlüklerini saydılar.
İmam hatip mezunlarının katsayı mağduriyetiyle aynı puanı aldığı halde diğer meslek liseleriyle üniversite giriş puanlarının 50-60 puan eksik sayılması, Diyanet’e bağlı Kur’ân kurslarında ve camilerde, 28 Şubat postmodern darbe sürecinden kalma çocukların Kur’ân öğreniminin “yaş”la sınırlanıp yasaklanması, Cuma namazı saatlerinde kamu ve özel sektörde çalışanların izninin olmaması, bunların başında geliyor…
“İLÂHÎ İKAZ” CEZALARI
Birtek başörtüsü yasağı, üniversite kapılarında onbinlerce öğrenciyi mağdur ediyor; insan hak ve hürriyetlerinin başında gelen inanç ve eğitim hakkını gasbediyor. Yasağın baştan beri “kamu”da da dayatılması, sırf başı örtülü olduğu için Anayasa ile teminat altına alınan yüzbinlerce vatandaşın “istediği işi tutma” hakkından mahrum ediyor…
Ne var ki, Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın tespitiyle “Türkiye’deki bu dinî özgürlükler sorunu”nu siyasî iktidar sâdece seyrediyor.
Laikliğin en katı ve jakobence tatbik edildiği Sarkozy Fransa’sında bile, başörtüsü yalnız devlet liselerinde yasaklanmış. Bunun dışında başta üniversiteler olmak üzere, diğer vakıf özel liselerde serbest. Kliselere bağlı okullara ise zaten kimse karışamıyor.
Buna karşılık Türkiye’de Anayasa ve yasalara tamamen aykırı olarak tepeden dayatılan başörtüsü yasağının üniversitelerde yasaklanması, ne yazık ki AKP hükûmetinin “savunması”yla AİHM’de “onaylatıldı.”
Zira Leyla Şahin davasında, hükûmetin devletin dinle yetkili kurulu Diyanet’in en üst mercii Din İşleri Yüksek Kurulunun kararlarını esas alıp, başörtüsünün “dinî bir vecîbe” ve “Müslüman kadınların inancı gereği uymaları gerken Kur’ân’ın emri” olduğunu bildirmek yerine, tıpkı “yasakçılar” gibi başörtüsünün “laikliğe aykırı”, “siyasî sembol” ve “gerginlik sebebi” saydı.
Başbakan, Millî Savunma Bakanıyla birlikte, YAŞ’taki “irtica” iddialı ihraçlara “şerh” koymakla yetindi. Başbakanken “şerh” koyan Gül, Cumhurbaşkanı olarak bekletmeden “imzaladı.” Sınıf ve hatta okul dışında kazandığı “birincilik” ve “bilim ödülleri”ni almaya gelen öğrencilerin salondan atılmalarına Başbakan, “tesellî telefonları”yla üzüntülerini bildirmekle kaldı…
ÇELİŞKİLERDEN KURTULMALI...
Her şey bir yana; yine 28 Şubat döneminden kalma “İlâhî ikaz deprem” davalarında hükûmetin hâlâ inanç ve ifâde özgürlüğünü “suç” sayan iddiaları ısrarla savunması, Türkiye’de “Müslümanların dinî özgürlükleri” söylemindeki çelişkiyi sozkonusu ediyor.
Yüzlerce âyete ve Peygamberimizin hadislerine dayanarak, üstelik Diyanet’in hutbe ve dergilerinde açıkça belirtilen zelzele gibi musîbetlerin mânevî boyutundaki “İlâhî ikaz” dinî tespitinin “suç” sayılıp ceza almasını, Ankara’nır hâlâ büyük bir pervâsızlıkla tıpkı başörtüsü yasağı gibi AİHM nezdinde “savunması”, bir başka tezat.
Sormak lazım; üç defa değiştirildiği halde hâlâ 312. madde ile depremin dinî tefsirinin yargılanması, Kur’ân’ın musîbetler hakkındaki mânâsını izâhının hapis cezası alması, inancını ifâde özgürlüğü” ve “dinî özgürlük sorunu” değil mi?
Gerçekten, Türkiye’de Müslüman halkın“dinî özgürlükler sorunu” var; ve siyasî iktidar altı yıldır bu sorunları çözmedi, çözmüyor. Salt “şikâyet”le kalıyor; özgürlükleri genişletmede bir mesâfe almıyor…
Bu durum, “dinî azınlıkların özgürlük sorunları”nı bildirme adına “Müslümanların da dinî özgürlükleri”nin kısıtlandığını söyleyen Dışişleri Bakanı ve Başbakan’ın açıklamalarıyla AKP hükûmetinin icraatları arasıdaki çelişkiyi ortaya koyuyor.
Türkiye âcilen bu çelişkilerden kurtulmalı; ve hiç olmazsa Müslüman çoğunluğun “dinî özgürlükler sorunu”nu çözmeli…
“Başkası için” değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi, temel hak ve hürriyetlerde özgürleşmesi için…
05.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|