İslâm hep düşünmeye davet eder insanları. Vahiyle gelen, kelâm sıfatının sonucu olan Kur’ân’daki âyetler düşünelecek; onun bir nevî açıklaması, yorumu olan irade sıfatından gelen kâinat kitabının âyetleri düşünelecek… Düşünülüp ibaret alınıp, Allah’ın varlık, birlik, kudret, büyüklük ve isim ve sıfatları anlaşılacak.
Kur’ân’da “Dünya ve ahiret işlerinizin her ikisinde de Onun âyetlerini düşünüp ibret alasınız diye Allah size hükümlerini açıklıyor”1 buyurulur. Bir olay anlatıp, “Bu kıssayı onlara anlat ki, belki düşünüp ibret alırlar,“2 “Düşünen bir topluluk için, âyetlerimizi Biz böyle açıklarız,” “Muhakkak ki bunda hakkı görebilen basiret sahipleri için bir ibret vardır”4 denilir. Kur’ân, düşünmeyenleri ise, “Düşünmezler mi?”5 diye kınar.
Hadis-i şerifte ise tefekkür övülür, bir saat tefekkürün bir sene nafile ibadetten faziletli olduğu bildirilir,6 yaratıkları tefekkür emredilir.7
Tefekkürü mesleğinin dört esasından biri, Risâle-i Nur’un mayası, meşrebi olarak gören, aynı zamanda Hz. İbrahim’in (as) hususî meşrebi olarak niteleyen8 büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretleri bu temel unsurun Hakîm isminin parıltılarını taşıdığını belirtir. Mektûbât’ta şöyle der: “Tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin ve daha parlak bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder.”9
İnsanın aslî vazifelerindendir tefekkür. Canlıların yaratılışları gereği ve hayatlarının gâyesi olan, Allah’a takdim edip durdukları tesbihat ve ibadetlerini bilerek müşahede etmek ve tefekkürle görüp ve şehadetle göstermekle yükümlüdür.10
Bediüzzaman, tefekkürün gafleti izale ettiğini; mesele üzerine dikkatle eğilmenin evham karanlıklarını dağıttığını söyler, neyin nasıl tefekkür edilmesi gerektiğini de şöyle anlatır: “Nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilât ile tetkikat yap. Fakat âfâkî, haricî, umûmî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmâlde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfâkî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur; içine dalma, boğulursun.
“Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilatlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüp edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır, evham seni havalandırır, enaniyetin kalınlaşır; gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder. İşte dalâlete îsal eden kesret yolu budur.”11
Demek tefekkürde hatları ayırmak, neyi ne kadar tefekkür edeceğimizi bilmek gerekiyor
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 220, 2- A’raf Sûresi: 176.
3- Yunus Sûresi: 24, 4- Âl-i İmran Suresi: 13.
5- Rum Sûresi: 8; Nisa Sûresi: 82; Muhammed Sûresi: 24, 6- Keşfü’l-Hafa, 1:310 (H. 1004.)
7- Feyzü’l-Kadîr, 3:172(H. 3346).
8- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 88.
9- Mektûbât, s. 442.
10- Sözler, s. 118.
11- Mesnevî-i Nûriye, s. 125.
05.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|