İhlâs Risâlesi’nde, “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok… Onun için bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir”1 denilir.
Demek ki her işte, her hizmette, özellikle iman ve Kur’ân hizmetinde Allah rızasını gözetmeli, onu hedef edinmeli; mükâfat, şan, şeref ve iltifat beklememeli.
Ömer bin Kays’ın, “dünyaya bir an için olsun iltifat etmeyen adam” dediği Abdullah bin Zübeyir’in ruhuna işlemişti bu gerçek. Kuzey Afrika’da elde ettiği başarılarda bu anlayışı ruhuna nasıl nakşettiğini görmemek mümkün değil.
Mısır valisi Abdullah bin Ebî Serh’in Trablus’a kadar dayanan kırk bin kişilik ordusuna, fazla olmasa da küçük bir birlikle imdada koşmuştu Hz. Abdullah bin Zübeyir. Karşılarında 120 bin kişilik Roma kuvvetleri vardı. Ne var ki onca kuvvetine rağmen düşman komutanı Gregoryas Müslümanları mağlûp edememenin telâşına kapılmıştı.
Aklına kurnazca bir fikir gelen Gregoryas, İslâm komutanı Abdullah bin Ebî Serh’i öldürene hem kızını, hem de yüz bin altın ödül vereceğini vaad etti. Romalı gençler bu ödül karşısında gayrete gelmiş, şiddetli saldırılara girmiş, ancak emellerine ulaşamamışlardı.
Bu durumu gören Abdullah bin Zübeyir İslâm komutanına benzer bir teklif sundu: “Sen de Roma komutanı Gregoryas’ı öldürene yüz bin altınla onun kızını, bir de Kuzey Afrika Valiliğini vereceğini vaad et” dedi. Abdullah bin Ebî Serh de teklifi kabul etti.
Ertesi gün kumanda Abdullah bin Zübeyir’deydi. Hz. Abdullah maharetliydi; güzel bir taktik uyguladı. Orduyu iki gruba ayırdı. Birinci grup öğleye kadar savaşacak, öğleden sonra da çadırlarında istirahat eden zinde ikinci kuvvet savaşacaktı. Bu taktik iyi tutmuş, yorgun Roma askerleri daha fazla dayanamayıp mağlûp düşmüşlerdi. Hz. Abdullah bin Zübeyir’de Gregoryas’ı yakalatıp öldürtmüş, kızını da esir almıştı.
Sıra ganimetlerin dağıtımına gelmiş, haklı olarak ödüle de Hz. Abdullah bin Zübeyir hak kazanmıştı. Ama o bu ödülleri kabul etmedi. “Ben” dedi, “Mal için değil, Allah için çarpıştım. Mükâfatımı da Allah’tan beklerim.”
Komutan Abdullah bin Ebî Serh zaferi Halife Hz. Ömer’e müjdelemiş, ganimetleri götürmesi için de Abdullah bin Zübeyir’i görevlendirmişti. Medine’ye varıp ganimetleri teslim eden Hz. Abdullah askerlerin göz kırpmadan kahramanca savaştıklarını, muhteşem bir zafer elde ettiklerini anlattı, fakat kendi kahramanlıklarından tek kelime olsun söz etmedi. Çünkü inancı, Resulullah’tan (asm) aldığı ders bunu emrediyordu. Her şey Allah içindi. Bu tavrıyla Hz. Abdullah, durumu sonradan öğrenen Müslümanların gözünde daha da büyümüştü.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 222.
09.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|