Biz sevdikçe o bizden kaçıyor. Biz kalbimizi ona yaklaştırdıkça o bizden uzaklaşıyor. Biz ona değer verdikçe o bizim değerimizi düşürüyor. Bizler bu dünyaya sadece dünya için yaşayalım diye gönderilmedik. Dünya asıl hedef değil, bir vasıta olarak kabul edilirse o zaman her şey yerli yerine oturacaktır. Aksi takdirde dünyamızdaki fırtınalar hayatımızı alt üst edecektir. Çünkü her şeyimizi uğruna fedâ etmeye meyyal olduğumuz bu dünya fanidir.
Her gün biraz daha mutlak sona yaklaşıyoruz bu âlemde. Bütün gerçekler bize dünyanın kalıcı bir memleket olmadığını göstermektedir. Ama yine de dünyevî zevk ve sefalarından taviz vermiyoruz dünyanın. Uzun yaşama meyli damarlarımızda bir virüs gibi dolaşmaktadır. Her halimizi bu dünyada uzun yıllar yaşayacakmışız gibi dizayn etmekteyiz. Hatta hayatın bir sonu olabileceğini aklımıza bile getirmiyoruz.
Ne yaparsak yapalım hayatın seyrini değiştiremiyoruz. Bir kısım canlılar geliyor, bir kısmı da bu dünyadaki görevini bitirerek dünyayı hayat cihetiyle terk ediyorlar. İnsanlar dışındaki canlıların gelmesi de, gitmesi de kolay olmaktadır. İnsanların ise gelmesi çok zor olmamaktadır. Hatta gelenler sevindiriyor bile. Ama gitmeler söz konusu olunca insanların en acı halleri yaşanmaktadır. Oysa gelmek gibi gitmek de hayatın vazgeçilemez bir gerçeğidir biz insanlar için.
Bu dünyada zorlukları aşmaktır asıl mesele. Bu sebeple zor ve acı olsa da bu dünyadan ayrılmalara karşı hazırlıklı olmak ve mütehammil davranmak zorundayız. Bunun için de dünyanın zevkli ve renkli hayatlarından taviz vermemiz gerekmektedir. Çünkü hayatımızı renklendirdiğimiz ve zevklere meftun olduğumuz ölçüde ayrılmalar da bize çok elemli gelecektir. Bu sebeple basit hayatlılar bu dünyada en çok kârlı bir şekilde ayrılacak olanlardır.
Bu dünyanın gerçek mahiyetini anlayanlar ona ehemmiyet vermemişlerdir. Onlar dünyalarını ellerindeki sepetlerinde taşımışlardır. Bu dünyanın debdebeli saraylarında günlerini geçirmeyenler, makam ve mevkilerine beş para önem vermeyenler ölümü daha rahat beklemişlerdir. Gerisinde bırakacakları mal ve mülkleri fazla olanlar kolay bir şekilde yola revan olamamaktadırlar. Kolay değildir elbette lüks hayatların yaşandığı mekân ve makamlardan ayrılmak...
Bu dünyada aziz yaşamaktan ziyade aziz bir şekilde ayrılmaktır esas olan. Bu dünyadaki resmî yaşantılar mezardan öteye gidememektedir. Her birimizin, bu dünya hayatına gözünü kapayan bazı yakınları bulunmaktadır mutlaka... Bunlardan bazılarının kuruldukları koltukları bile belki hatırlayabiliriz. Ama onlar sadece bir bez parçasıyla bizlere veda ettiler. Onlar makam ve mevkilerin, para ve mansıpların hiçbir değerinin olmadığı bir memlekete gittiler. Orası, eksiksiz bir şekilde bu dünyada yapılanların hesabının verileceği gerçek bir adalet ülkesidir.
Yolculuk gözlerimiz önünde cereyan etmektedir. Kervanlar gelip geçmekte, hiç kimse konduğu yerde ebedî olarak kalamamaktadır. Bizler de uzun yıllardır yollardayız. İçinde bulunduğumuz âleme girdiğimizden beri çıkacağımız kapıya doğru yol almaktayız. Uzun yolların geride kaldığını ve daha fazla uzun bir yolumuzun kalmadığını bilmekteyiz. Kat ettiğimiz yollarda yaşadıklarımızı bir daha yaşayamayacağımızı da çok iyi biliyoruz. Belki yarın belki de yarından yakın yolculuğumuzun bu dünyadaki serüveni son bulacaktır.
Bizler ki ticaret için gönderilmiştik bu dünya hanına. Sultanımız ve Sahibimiz ticaret yapmamız ve gideceğimiz memlekete azık götürmemiz için bize sermaye vermiş idi. Bu sermaye ile ticaret yapacaktık. Ama yapamadık işte. Bilmem verilen görevi hakkıyla yerine getirememenin hesabını gerçekler ülkesinde Sultanımıza nasıl vereceğiz?
Emanete ihanet etmenin cezası önümüzde mukadder iken dünyanın hangi zevki bize tat verebilir? Vallahi biz insanlar çoğu zaman yanlışları oynamaktayız. Hakkını veremediğimiz, hesabının altından kalkamayacağımız bin bir çeşit nimetlerden hangi akılla lezzet alabiliriz? Anlamak zor değil mi?
09.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|