Nedendir bilmem bu türküyü çok severim. Erzincan Tercanlı Aşık Dâimî’nin (İsmail Aydın) türküsüdür bu. Yani dolu dolu Anadolulu bir ozanın. Yani insanının derdiyle dertlenen, üzüntüsüyle üzülen, sevinciyle sevinen, ümitsizliğine ümit aşılayan, umut katan bu toprakların insanının türküsü. Bu türküyü her söylediğimde ya da dinlediğimde içindeki sıkıntılara karşı sabır tavsiye eden, umutsuzluklara karşı ümit veren yani bestesinin güzelliğinin de önünde gelir benim için.
Yine neden aklıma geldi nereden gönlüme düştü derseniz, cevabı geçen haftada. Milyonların kalbini burkan, “bu kadar da olmaz” dedirten o “ karar” var ya. Hani 9’a 2 mi alınmıştı ne. “ Ne olacak bu işin sonu?’’ diye yüz binlerce insanımızı kara kara düşündürten yüksek bir mahkemenin kararından bahsediyorum. 1991 yılında birinci sınıfını okurken Hukuk Fakültesinin, idealimdeki yerdeyim diye mutluydum. İnsan hakları, hukuk, adalet ne güzel de geliyordu kulağıma. İtiraf edeyim okul bitip de mesleğe başlayınca hukukta, 2+2’nin matematikteki gibi her zaman 4 etmediğini anlamıştım. Yasanın 4 dediği şeyin hukuksal yorumlarla bazen 3 bazen 5 bazen de nasıl oluyorsa 4 olabildiğini görüyorum. Örneklere girersem türküden uzaklaşacağım korkarım.
Evet ne diyordum, hakim olup insanı üzecek kararlar vermek yerine Aşık Daimi gibi türküsüyle sazıyla moral vermek daha iyidir sanırım. Yıllar öncede yine bu başörtüsü yaramız kanatılınca radyoda program yaparken yine Aşık Daimi’ye kulak vermiştim. Bir annenin, bir babanın ciğerpâresi olan kızına söylemiş gibi dinlemiş ve dinleyelim demiştim. Diyor ki Aşık Daimi ;
‘’Ne ağlarsın benim zülfü siyahım / Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Göklere erişti figânım âhım / Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Bir gülün çevresi dikendir hardır / Bülbül har elinde ah ile zardır.
Ne olsa da kışın sonu bahardır / Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Daimi’yem her can ermez bu sırra / Gerçek âşık olan erer o nûra.
Yusuf sabır ile vardı Mısır’a / Bu da gelir bu da geçer ağlama.
Bizim Peygamberimiz (asm) ümit peygamberidir. İnanan insanlara, bir Müslümana, ümitsizlik umutsuzluk elbette yakışmaz. Kışın sonu bahar olduğu gibi, her gecenin bir de sabahı yok mudur? Hem boşuna mı diyor bir söz sultanı “Birgün olur elbette doğar şems_i hakikat / Hiç böyle müebbet mi kalır zulmet_i alem!...”
Gazel ve kader
GAZEL Türk Müziğinin içinde yer alan söylenişi, muhtevası ile özel şekillerden biridir. Dinî müziğimizdeki kasideye benzer tarz olarak. Hafız Yaşar, Hafız Kemal, Hafız Burhan’ın okuduğu nefis gazellerin kaydını hâlâ piyasada bulabilirsiniz. Şimdi bir gazelin aynı zamanda kaderin tecellisine nasıl ayna olabileceğine dair hatırayı paylaşalım.
Mustafa Kemal her ne kadar Türk Müziği’ne mesafeli durursa da şarkıların yanı sıra gazel dinlemekten de geri kalamaz. Özellikle de Hafız Yaşar’ın sesinden. Mustafa Kemal’in en sevdiği hem de okuduğu gazellerden biri enteresandır:
’’Ya Rab ! Ne eksilir deryayı izzetinden
Peymane_i vücuda zehrap katmasaydın’’
Yani
“Ya Rab ne eksilirdi senin ululuk denizinden
Vücut kadehine zehirli acı suları doldurmasaydın. ’’
Müzik alanındaki araştırmaları ile tanınan Cemal Ünlü şu tesbitte bulunur:
“Atatürk hastalanır ve karnı su toplar. Doktorlar acılardan kurtulması için şırıngalarla suyu çekmek zorunda kalırlar. Yıllar önce söylenen bu gazel Atatürk’ün yaşamında gerçek bir alın yazısına dönüşmüştür.”
Gönülden Dile...
“ Demek İslâm’ın ancak nâmı kalmış Müslümanlarda
Bu yüzdenmiş demek, hüsranı millî son zamanlarda!... ’’
Mehmet Akif Ersoy
Biliyor muydunuz?
MÛSİKÎMİZDE Tarih boyunca icad edilmiş 600’e yakın makam ve bu makamlarda da 40 bin civarında parça bestelenmiştir. En az bir beste örneği ile günümüze ulaşabilen makamlar 300 civarında, bugün kullandıklarımız ise 70_80 kadardır. Halen radyo ve televizyonlarda kullanılan toplam beste sayısı ise 4 bin civarındadır. İşte bazı makam adları: Nihavend, Uşşak, Hüseyni, Saba Muhayyer kürdi, Rast, Hicaz, Rahatülervah, Ferahfeza, Ferahnak…”
10.06.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|