Anayasa Mahkemesinin 2’ye 9 oyla verdiği mâlûm kararın Türkiye’yi, siyaseti, yargıyı ve bizi getirdiği nokta belli. Peki, bu noktaya nasıl geldik? Yaşadığımız süreci, bu köşede çıkan yazılar üzerinden geriye dönük hatırlatmalarla gözden geçirmeye ne dersiniz?
***
Başörtüsü meselesini anayasa üzerinden çözme formülünün sıkıntılı ve sonuç getirmesi şüpheli bir girişim olduğu baştan belliydi. Rahmetli Özal’ın sonradan “En büyük hatalarımdan biriydi” itirafında bulunduğu “yasağı kanunla aşma” girişimi nasıl olayın bu noktalara gelmesinde önemli etkenlerden biri olduysa, aynı şeyi anayasa ile yapma düşüncesi de sorunu çözmez, aksine yeni sıkıntılara yol açar. (...) Bu itibarla, başörtüsü meselesine, iyice sarpa saran uçuk anayasa formülleriyle “çözüm” bulma girişiminden bir an önce vazgeçilmeli. (19.9.2007)
***
Yasağı evvelâ üniversitelerde kaldırmak, kademeli ve tedricî bir çözüm stratejisinin parçası olarak düşünülmüş olabilir belki. Ancak bunu, anayasaya özel bir madde koyarak yapmanın isabetli ve işe yarar bir sonuç getirmesi doğrusu son derece şüpheli. (...) Son günlerdeki hava yeni gerilimleri tetikleyerek, sorunu anayasayla çözme girişimini de, kalıcı çözümleri de yine tıkama riskini haber veriyor. (7.12.2007)
***
Giderek daha da hassaslaşan ve dolayısıyla her çeşit provokasyona daha da açık hale gelen bu konudaki yasak dayatmasını “karşı dayatma” olarak çarpıtılmaya müsait perakendeci yöntemlerle anayasa üzerinden çözme girişimi şu aşamada da isabetli görünmüyor. (8.12.2007)
***
Varsayım kabilinden de olsa siyasî simge iddiasının kabulüne kapıyı açan çıkışının hemen akabinde Erdoğan, sorunu gerginliğe yol açmadan anayasa ile çözeceklerini söylüyor. Başbakan bu dediğini, çoktandır sesi soluğu duyulmaz, varlığı ile yokluğu hissedilmez hale gelen muhalefeti tekrar uyandırıp teyakkuza geçirerek ve pusuda bekleyen devrim muhafızlarını yine kırmızı alarm pozisyonuna sevk ederek mi yapacak? (...) Bunun getireceği sıkıntıları önümüzdeki süreçte hep birlikte yaşayacağız. (17.1.2008)
***
Başbakan, kendi beyanlarına yönelik olarak Yargıtay Başsavcısı ile Danıştay Başkanlığının açıklamalarına tepki verirken sarf ettiği “Herkes yerini bilsin” sözünü ilk kez söylüyor değil. (...) Bu “had bildirme” polemiğinden geriye ne kaldığına bakıldığında ortaya çıkan manzarayı en güzel ifade edecek cevap şu oluyor: “Sıfıra sıfır, elde var sıfır...” (...) Bu kısır döngüyü kırmanın yolu ise nutuklardan değil, kurumları halkın vermediği yetkilerle donatan ihtilâl anayasasını tümüyle iptal edip, herkesin ve her kurumun yer ve konumunu demokratik hukuk ölçülerine göre tekrar belirlemekten geçiyor. (25.1.2008)
***
Yasağı koyup devam ettirenlerin dayanağı, anayasanın başlangıç kısmında ifadesini bulan; başörtüsünü Atatürkçülüğe, ilke ve inkılâplara, çağdaşlığa ve laikliğe aykırı gördüğü için yasaklayan zihniyet. Bu zihniyeti paylaşanların, ne zaman yasağı kaldırma girişimi gündeme gelse, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden, laiklikten, devrim kanunlarından dem vurarak saf tutmalarının ardında bu gerçek yatıyor. Demokrasimizi, gelişmesinin önündeki en önemli takoz ve bariyeri oluşturan bu engeli aşacak olgunluğa eriştiremediğimiz sürece, başörtüsü yasağını anayasa üzerinden çözme girişimlerinin başarılı olma şansı yok. (...) Evvelce iki kez denenip sıkıntının bu boyutlara taşınmasını netice veren bir hatanın üçüncü kez tekrarlanması, problemin çok daha katmerli hale gelip tam bir kördüğüme dönüşmesini netice verebilir. Endişeliyiz. (30.1.2008)
10.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|