Evvelce asker tarafından deruhte edilen darbe yapma işinin son dönemde yargıya devredildiği konuşulur ve tıpkı asker gibi yargının da eleştiriden kesinlikle haz etmeyen duruşu her fırsatta açığa vurulurken, gelişmiş Batı demokrasilerinde durum çok farklı.
TCK’nın hakareti cezalandıran 301 ve 125. maddeleri, yargı kurumlarına ve mensuplarına yönelik en sıradan eleştirileri dahi susturmak ve cezalandırmak için harıl harıl işletiledursun...
Ve yargıya intikal etmiş konularda, kamuoyuna mal olduğu halde ya baştan yayın yasağı konularak veya bir yasak olmamasına rağmen “yargılama sürecini etkileme” suçlaması ile açılan soruşturma ve dâvâların ardı arkası gelmezken...
Yahut Anayasa Mahkemesinden çıkan bir karar sonrasında herkesin, bütün kurum ve bireylerin hiç tartışmadan ve itirazsız o karara uymak mecburiyetinde oldukları iddia edilirken...
Batıdaki durum çok farklı.
Meselâ Amerikan filmlerinde hep görüyoruz:
Öyle dâvâlar oluyor ki, kamuoyunda aylarca tartışılıyor; taraflar oluşuyor; mahkemenin şu veya bu istikamette karar alması için kampanyalar açılıyor; açık hava toplantıları ve gösteri yürüyüşleri tertipleniyor; pankartlar taşınıyor; lehte veya aleyhte bütün fikirler açık bir şekilde sonuna kadar dile getirilip kıran kırana tartışılıyor.
Bütün aşamalarında halkın bilgi ve katılımına açık olan yargılama sonunda verilen karar bir kesimin adalet duygusunu zedelediği takdirde, bu da açık ve özgür bir şekilde dile getiriliyor.
Verilen karar eleştiriliyor, tartışılıyor, sonraki aşamalarda da aynı dikkat ve duyarlılıkla takip ediliyor, kararın istenen yönde düzeltilmesi amacıyla kamuoyu oluşturma ve iz sürüp yeni deliller bulma çabaları aralıksız sürdürülüyor.
Ama hiç kimse kalkıp da bütün bunlarla yargılama sürecine müdahale edildiği ve mahkemenin etkilenmeye çalışıldığı gibi bir suçlamaya yeltenmiyor. Aksine, yargı sürecinin kamuoyu katılımına bu derece açık olması ve şeffaf bir süreçte yürümesi demokraside ulaşılan merhalenin ifadesi ve tezahürü olarak yorumlanıyor.
Şu günlerde yine Amerika’da konumuzla çok yakından ilgili enteresan bir gelişme daha oldu.
California eyaletinde eşcinsel evliliğine izin veren bir kanunun yüksek mahkeme tarafından da onaylanması üzerine harekete geçen insanlar, düzenlemeyi referandum yoluyla iptal ettirmek için 700 bine yakın imza topladılar. Şimdi nihaî kararı referandum yoluyla halk verecek.
İşte gerçek demokrasi bu. Son söz halkın.
Öteden beri söylenir: Amerika’nın dünyadaki politikaları, tamamen sömürü ve hegemonya odaklı. Ama kendi içinde uyguladığı sistem, tıpkı Avrupa gibi, zaman içinde farklı kesimlerin çatışma ve mücadeleleriyle varılan uzlaşmalar sonucu, etap etap geliştirilerek bugünkü şekline getirilen, bilhassa birey hak ve özgürlüklerinin iyice yerleşip özümsendiği bir demokratik sistem.
Gerçi 11 Eylül, bu sistemin dışarıdan gelen Müslümanlar açısından ciddî şekilde zedelenmesine yol açtı, ama yine de bina edildiği temeller sağlam olduğu ve özellikle yerli Amerikan halkına bakan yönüyle büyük ölçüde ayakta durduğu için, başarıyla işlemeye devam ediyor.
Tabiî, kapitalist sistemden kaynaklanan hastalıkların ve manevî çözülmenin getirdiği sorunların bu demokrasiyi de içten içe çürütüyor ve çökertiyor olması, hadisenin ayrı bir vechesi.
Ahlâksızlığın, eşcinsel evliliği yasalaştıracak kadar gemi azıya alması ve üstelik bu durumun yüksek yargıdan vize alması karşısında toplumun “Bu iş bitti” deyip teslim bayrağı çekmek yerine, örnek bir duyarlılıkla harekete geçerek referandum yolunu açması ise, kıyamet alâmetlerinin çoğaldığı bir dünyada gelecek için ümit verici.
Amerika’nın kendi içerisinde uyguladığı demokrasiden hem toplum olarak, hem de sistem olarak almamız gereken çok önemli dersler var.
AB’den olduğu gibi...
07.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|