Dünkü Vatan gibi gazeteler ve yazarları, 411 milletvekilinin oyuyla alınan başörtüsünü üniversitelere münhasıran serbest bırakma kararının Anayasa Mahkemesi tarafından iptalini AKP’nin kapatılma kararının bir mukaddimesi ve hatta erken ilânı oluğunu yazdılar. Bu kararla birlikte süreç netleşmiştir. İkinci adım AKP’nin kapatılmasıdır. İşin kötü yanı Vatan Gazetesinin bazı köşe yazarları rejimi değiştirme teşebbüsünden AKP kurmaylarının yargılanmasını da bekliyor ve temenni ediyorlar. Kanadoğlu da fetvayı bastı ve kararın zımnî olarak AKP’yi kapatma kararı oluğunu söyledi. Esasında, tezleri iflâs ettiğinden AKP kendisini bir yıldan beri kapatmış sayılır. Siyasetin bittiği Türkiye’de AKP’nin üzerinden uzatmanın da uzatması oynanıyordu. AKP’nin de zaten işlevi bitmişti. Tezi olduğunu varsaysak bile bütün tezleri bitmişti. Dolayısıyla kapanan bir yapıya sadece kilit vuruyorlar. Esasında Anayasa Mahkemesi’nin aldığı ve bu yönde alacağı kararlar resmî cenaze merasiminden başka bir şey değil. Geriye defin işlemi kalıyor. AKP kapatılma aşamasında zaten siyasî mevta ve kadavra idi. Onu yaşatan CHP ile sürtüşmesi ve kutuplaşma iklimi ve atmosferi idi. Yine de ANAP gibi halkın kapatması yerine resmî etkili ve yetkili mercilerin kapatması daha iyi. Sebebine gelince, bu onun başarısızlığını örtecek ve dine verebileceği zararı asgarî seviyeye indirecektir. İyi ki böyle oldu. Ya halk bıksaydı ve onların yaptıklarını İslâm’a mâl ederek yüz çevirseydi herhalde daha kötü olurdu. Her şeyde bir hayır var. Bu sadece AKP’nin tabela bazında bitişi değil bir yok oluşudur. Süreç ona doğru gidiyor. Zaten temsil ettikleri kaburgası olmayan düşünce iflâs halindeydi. Bu sürecin hitamında şüphe yok ki CHP de halkın elinden kurtulamayacaktır. AKP siyaseten biterken CHP ontolojik düzlemde yok olacaktır. Onu da halk kapatacaktır. Diyarbakır’da görüldüğü gibi CHP halkın vicdanında bitmiştir ve kapatılmıştır.
***
Tayyip Bey, Madrid’teki konuşmasıyla yaptığı hatanın bedelini ödüyor. Tam da Mustafa Karaalioğlu’nun yazdığının hilâfına oyunun kuralını değiştiren bu konuşma olmuştur. Sözkonusu konuşması her yönüyle yanlıştır. ‘Velev ki siyasî simge’ ifadesi bütün açılardan yanlıştır. Ve bu konuşmayla birlikte kendisinde güç vehmettiği anlaşılmıştır. Ve bu konuşma ve yüzde 47 oy AKP’nin ve kendisinin sonunu getirmiştir. Kimileri ek güç devşirmesiyle ve oyları daha da artırarak bu sürecin aşılacağını öngörüyorlar. Hâlâ anlamadıkları veya anlamak istemedikleri bir husus var. Çözümün sandığın ucunda olduğunu vehmetmeleri. Halbuki oylarını arttırdıkça kriz de aynı oranda tırmanmış ve artmıştır. Belki sadece dengeyi yakalasalardı başka türlü olabilirdi. Alternatifsizliklerinin alternatifinin yaşadıklarımız olduğunu bir türlü kavrayamadılar. Halbuki ihtiyaçları güç kadar itidal ve denge idi. Bunu kavrayamadıkları için güçleri zâfiyete inkılap etti. Sonra İslâmî kesimlerin anlayamadıkları bir mesele var. CHP’nin başörtüsüne atfettiği anlam ile onların atfettiği anlam madalyonun iki ayrı yüzünden ibarettir. 22 Temmuz seçimlerinden sonra yazdıklarıma bakanlar katiyetle göreceklerdir ki; fark devrim ve evrim farkı ve bir başka ifadeyle yasak ve içselleştirme süreçleridir. Sadece CHP sabırlı davranamadı ve bir de öteki tarafın kadrolaşması ürküttü. Dolayısıyla birbirine yaslanan ve istinat eden yapı çözüldü ve çöktü.
***
Bu açıdan başörtüsü üzerinden yapılan kavganın bir anlamı yoktu. İçeriği boş bir kavgaydı. Daha Anayasa Mahkemesi’nin kararından bir iki gün evvel Zafer Üskül, AİHM’nin türbanla derse girmek isteyen iki öğretmeni haksız bulmasına destek verdi: Kamu çalışanları dinî simge takamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Fatma Karaduman ve Sevil Tandoğan adlı öğretmenlerin başörtüsüyle ilgili yaptığı başvuruya verdiği “ret” kararını haklı bulduğunu söyleyen AKP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, “Benim inancıma göre kamu hizmetinde eşitlik önemlidir. Bu nedenle kamu çalışanları dinî veya etnik inançlarını ortaya koyacak işaret ve simgeler takamaz” buyurdular. Parçalı bir yasağı ve parçalı bir serbestiyi savunuyorlar. Meseleyi vicdanlarında çözüme kavuşturamamışlar.
AKP kendine yakın müesseseleriyle kötü rol modeli oluyor. Ali Müfit Gürtuna ile şahsî veya kadro çatışması içinde olsalar da aynı kültürel havzadan geliyorlar. Sayın Gürtuna’nın eşi ‘oh dünyalar varmış’ diyerek ‘başörtüsü safrasından’ kurtulduğunu ima ediyor. Acaba başörtüsü kendisinden kurtulmuş olmasın. Alın size ertesinde Reha Muhtar’ın köşesinden ‘Reha Muhtarlık’ bir değerlendirme daha: “Serpil Öcalan isimli, Türkiye’nin ilk tesettürlü spikeri ünvanını elinde bulunduran hanımefendi başını açmış, “yeni” haliyle Kanal 7 grubu içindeki “Ülke TV”de program sunmaya başlamış. Benim takıldığım nokta, spiker hanımın başını açması ya da kapaması değil, haberde yer alan bir cümle: “Ülke TV’de Ülke’de Bu Sabah programını yeni görüntüsüyle sunan Serpil Öcalan’ın başını açmasında kişisel tercihinin rol oynadığı öğrenildi.” Haber böyle yazıldığına göre, belli ki Serpil Hanımefendi, “Bu benim kişisel tercihim” demiş bulunuyor. Kusura bakmasın, 13 yıl önce haberleri türbanla sunarak Türkiye’nin ilk tesettürlü spikeri unvanını alan bir hanımefendinin, yine aynı hükümete yakın televizyon grubunda “Şimdi de açıldım... Ne yapayım kişisel tercihim” demesi bana çok manidar gelmekte...”
***
Başörtüsü meselesinde çözümün adresi hiçbir zaman AKP olmamıştır ve ilk günden beridir de böyleydi. AKP ihtiraslarının ve yanlış hesaplarının kurbanı olmuştur. AKP baştan beri yanlış bir tercih idi. Şeffaf olamadığı için dostu da olamamıştır. Ya düşmanı ya da rantiye üzerinden bendeleri vardı. Lütfen aynalara kızmayın, kendinize kızın. Dost acı söyler.
07.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|