Önce kısa bir özet: Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anayasa değişikliği yaptı ve bu değişiklik üniversitede uygulanan başörtüsü yasağını sona erdirmeyi hedefliyordu. Değişiklik yapılırken ‘Bu yolla yasağın sona ermeyeceği’ şeklinde çeşitli ikazlar yapılmıştı. Fakat nihayetinde TBMM bu yönde karar verdi, Anayasa’nın bazı maddeleri değiştirildi.
Bu değişikliğe CHP itiraz etti ve konuyu Anayasa Mahkemesi’nin gündemine taşıdı. Anayasa Mahkemesi, 5 Haziran Perşembe günü aldığı kararla TBMM’nin yaptığı anayasa değişikliğini iptal etti ve yürütmenin de durdurulmasını istedi. Şu anda bu karar enine-boyuna tartışılıyor.
Karar açıklanmadan önce çok değişik yorumlar yapıldı. Hukukçular, mahkemenin sadece ‘şekil’ yönünde değerlendirme yapabileceğini, ‘esas’a girmeye hakkı olmadığını ve dolayısı ile TBMM’nin yaptığı anayasa değişikliğini ‘iptal’ edemeyeceğini söylüyordu. Ki, Anayasa Mahkemesi’nin ‘raportörü’ de bu yönde rapor yazmış, görüş bildirmişti.
Kamuoyu ise daha önce ‘olmaz’ denilen kararlara imza atıldığını gördüğü ve bildiği için endişeyle bekliyordu. Neticede ‘endişe’ gerçek oldu ve ‘olmaz’ denilen bir karara daha imza atıldı, tıpkı meşhur “367 şartı” gibi...
Karar açıklanmadan önce olduğu gibi, açıklandıktan sonra da tartışma sürüyor. En başta hukukçular karara itiraz ediyor. Millet ekseriyetinin ne düşündüğü de zaten ortada. “Millete soran mı var?” diyenler olabilir. Belki bu karar sorulmuyor, ama neticede bir noktaya gelindiğinde ‘sandık’ marifetiyle bu konu dolaylı olsa da millete sorulmuş olacak. Milletin bu ve benzer kararları kabul etmediği hem geçmişte görülmüş, hem de bundan sonra da ömrü olan görecek.
Hukukçu değiliz, ama dünya âlemin bildiği gibi ‘mahkeme’nin ‘kanun yapıcı’ olmadığını biz de biliyoruz. Bu şekilde kararlarla TBMM’nin ‘kanun yapma, anayasayı değiştirme yetkisi’ en azından sınırlanmış oluyor. Bunu âdil ve hukukî bulmak mümkün değildir.
Her zaman olduğu gibi ‘fildişi kuleler’de yaşayanlar, son kararı da sevinçle karşıladı. Bazı gazeteler, “Türbana son nokta”yı koydu. (Cumhuriyet, 6 Haziran 2008) Hemen ifade edelim ki, bu kararla ‘başörtüsü’ konusunda son nokta konulmuş olmuyor. Eğer ‘son nokta’dan “Artık başörtüsü yasağı ilel-ebed devam edecek. Başörtülüler başlarını açacak, yasak gündemden kalkacak. Millet de bunu kabul edecek” şeklinde bir anlam çıkarılıyorsa, bu mümkün değil.
Aksine, bu kararla; yasağın anlamsızlığı ve zorla dayatılamayacağı bir defa daha görülmüş olacak. Millet iradesine dayanmayan kararların uzun dönemde ‘tashih’ edildiği görülecek.
Alınan karar, millet vicdanında makes bulmamıştır. Elbette Anayasa Mahkemesinin bir üst mahkemesi olmadığına göre kararın gereği yerine getirilecek, ama bir yandan da bu krizin aşılması için çalışmalar yapılacak. ‘Şer’ görülen işlerde de bir ‘hayr’ yönü olduğunu kabul ettiğimize göre, bu karardan da netice itibarıyla bir ‘hayr’ çıkabilir. Ümit edelim ki; yeni, sivil ve bütün Türkiye’yi kucaklayan, milletin de sahip çıktığı bir anayasa gündeme gelsin. Siyasî iktidarın yapması geren ilk iş bu olsa gerek. Ertelenen ve ötelenen ‘demokrasi paketleri’ artık raftan insin, daha hür, daha demokrat, daha âdil bir ülkeye kavuşalım.
Bütün dünya mahkemeleri bir araya gelse ve “Sular tersine akacak!” diye karar alsa; bu karar gereği sular, dereler, çaylar, ırmaklar, nehirler ‘yukarı/tersine’ akabilir mi?
07.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|