Dünyanın var oluşu gibi, ahiretin de var olduğu; ehlince ‘iki kere iki dört eder’ derecesince ispatlanan bir gerçektir. Konumuz ‘ahiretin varlığını ispat’ değil, uzun yıllar tesettüre bürünen ve yakın zamanda tesettürü terk eden bir ‘meşhur’un; bunu kamuoyuna duyururken kullandığı “Oh dünya varmış” sözüne (Hürriyet, 1 Haziran 2008) dikkat çekmektir.
En başta şunu ifade edelim: Tesettürü tercih etmek ya da tercih etmemek temelinde ‘inanç’ işidir. İslâma ve Kur’ân’a göre kişi tesettürü tercih ederse manevî mes’uliyetten kurtulur, etmezse manen mes’ul olur. Bu konuda ‘fetva’ makamı ilahiyatçılar olduğu için onların sahasına girmek istemeyiz. Bu tercihlerin son tahlilde ‘hesap günü’nde ‘mizan’a konulacağına inanıyoruz.
Tekrarlamakta fayda var: İnancımız gereği; insanların tesettürü tercih etmesini isteriz, arzularız, duâ da ederiz. Ancak tercih etmeyenlere sadece acırız, üzülürüz. Bu bakımdan her- hangi birinin tesettürden vazgeçmesini sevinçle karşılamayız. Sevinçle karşılayıp, “Oh dünya varmış” diyenlere de gerçekten üzülürüz. Çünkü tesettürden vazgeçmek, kişinin tercihinde olmakla beraber, sevinilecek bir davranış değildir.
Ülkemizde “72.5 millet” yaşıyor. Haliyle tesettürü tercih edenler olduğu gibi, tercih etmeyenler de var ve bu da Türkiye’nin bir gerçeğidir. Ancak bazı medya organlarının, tesettürü tercih edenleri görmeyip; terk edenleri manşetlere taşıması dikkat çekici. ‘Haber’ değeri bakımından bir ‘ünlü’nün tesettürü tercih etmesi de en az ‘terk etmek’ kadar önemli değil midir? Peki, medya bu haberlere nasıl yaklaşıyor? Eğer bir ‘ünlü’ bütün ‘mahalle ve medya baskısı’na rağmen tesettürü tercih ediyorsa hemen aleyhinde yayınlar başlıyor. O kişi ya ‘mürteci’ oluyor, ya da ‘aklını yedi’ diye damgalanıyor. Arada sırada ‘tesettürü terk eden’ler de olunca onlar ‘örnek’ olarak manşetlere taşınıyor. İşte asıl itiraz edilmesi gereken tavır budur!
Görüldüğü üzere, başörtüsü konusu her fırsatta Türkiye’nin gündemine geliyor. Kimi zaman yasakla, kimi zaman da tesettüre giren ya da terk edenlerle ilgili haberler eksik olmuyor. “İşte bakın, başörtüsünü attı, ‘hürriyet’ine kavuştu. Ey başörtüsü için ‘mücadele’ veren öğrenciler, siz de bu ısrardan vazgeçin, başınızı açın, öyle okuyun” anlamına gelecek haberlerle, yaklaşımlarla başörtüsüyle okuma talebinin önü tıkanamaz, uygulanan kanunsuz yasak ört-bas edilemez. Başörtüsüne bürünen de olur, terk eden de. Önemli olan ‘yasak’larla bir yere varılamayacağının görülmesidir. İnsanlar ‘ikna’ edilmeden, keyfi ve kanunsuz yasaklarla Türkiye bir yere varamaz.
Medyanın görmek istemediği bir konu daha var. Es kaza bir iki kişi tesettürü terk ediyorsa bile, buna karşılık 10 ya da 15 kişi bütün yasaklama ve dayatmalara rağmen tesettüre bürünüyor. Bu noktada bakış açısı çok önemli. Bazı insanlar tesettürden sıyrılmayı ‘hür olmak’ şeklinde yorumluyorlar, ama asıl o zaman ‘nefsin esiri’ olunmuş oluyor.
“Oh dünya varmış!” diye sevinelim; ama —tesettürlü ya da tesettürsüz hepimiz— unutmayalım ki “Ahiret de var, cennet ve cehennem de var.”
Keşke, “Oh ahiret de var” diyebilsek...
02.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|