Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Üçlü test vahşeti



Modern dünya insanları özellikle manevî değerler açısından büyük ölçüde dejenere etti ve maddenin, paranın ve ekonomik kaygıların ön plana çıkarıldığı varlık anlayışı ruhsuz ve duygusuz topluluklar oluşturdu. Nübüvvetin maddî ve manevî âlemleri bir arada gözeten bakışı yerine felsefenin benlik ve maddî âlem üzerinde şekillenmiş bakış açısı hakim olunca zulümlerin, bencilliklerin, “Ben tok olayım...”, “Bana dokunmayan yılan...” anlayışlarının zemini olan bir dünyada kendimizi bulduk. Hiç kimse bu durumdan memnun değil. Stres, huzursuzluk, sıkıntılar ve yalnızlıklar içinde bocalayan insanlar bunların sebeplerinden bihaber olunca varlık âleminin acımasız çarkları arasında kemikleri çatırdarcasına eziliyorlar ve tabiat bataklığında çırpınıp duruyorlar.

Sınırlı bakışlarının, dar akıllarının ürünü olan çözüm yolları hep beni merkeze alıyor. Üstün ırk, neslin ıslâh edilmesi, teknoloji ile tabiata hükmetme, moda, bütün mesainin yeme, içme, giyim ve kuşam üzerinde yoğunlaşması hep bu anlamsız arayışlarının bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Kendi ırkını üstün görme ve üstün insan genleri ile daha seçkin bir insan ırkı oluşturma arayışları insanoğlunun haddini bilmemesinin ve acz ve fakrına bakmadan varlığa hükmedebileceği vehmine kapılmasının bir sonucudur.

Bu faşistçe eğilimler ve insanların Nazilere kin ve nefret ile bakmasına yol açan kendi arzuları ve iyi anlayışı doğrultusunda seçicilik ve koyduğu kriterlere uymayanlara hayat hakkı tanımama edepsizliği ve zalimliği artık anne ve babaların kendi yavrularına karşı da uyguladıkları bir anlayış haline dönüştü. Doğumundan sonraki dönemde başına gelen herhangi bir sakatlık ve ölüm halinde yavruları için kendini paralayan anne ve babalar anlaşılmaz bir mantık ve kabul ile ana rahmindeki ilk dönemlerinde kendi yavrularını kendileri rahatlıkla öldürtebiliyorlar. Kim ne derse desin, bakmak büyütmek ve ekonomik sıkıntılar gibi bahanelerle kürtaja başvurulmasının kendi masum yavrusunu diri diri kendi rızası ile katlettirmekten başka bir anlamı yok. O masum yavrucuğun eli-kolu yok, sesi çıkmıyor diye hayatta kalıp kalmayacağının kararını vermek konumunda kendinizi görmek Fir’avun’lar, Hit’ler, Şeddat’ların yaptığı zulümlerden hiç de farklı değil. O yavrunun tek günahı sizin karnınızda yaratılmış olması mı? Böyle bir sebepden dolayı mı onun bütün hayatı ile ilgili kararları vermeye kendinizi görüyorsunuz? Buradaki temel problem benlik algısındaki temel bir yanlıştan, “benim değil mi, istediğim gibi tasarruf ederim” mantığından kaynaklanıyor. Hayır sizin değil yalnızca size emanet ve rızkı tekeffül edilmiş bir emanet. Size düşen yalnızca onunla ilgili sorumlulukları yerine getirmek. Bu “benim”, mantığı, sözde yaşama hakkı tanınmış ve gençlik dönemine ulaşabilmişlere hayatları ile ilgili her konuda tasarruf arzusu ile yine onlara dünyayı zehir edebilmektedir.

Bazı şeyler o derece sıradanlaşmış ki, o derece gaflet ve aymazlık içinde yürüyor ki, insanlar kendi yavrularını öldürme fiilini gayet rutin bir iş, sıradan bir uygulama gibi yürütüyorlar. Her hamile bayan gebeliğinin 15-20. Haftaları arasına genellikle 18. haftaya geldiğinde kadın doğumcusu üçlü test adı verilen bir test eline tutuşturuyor. Kanında bakılan bazı değerlerle ve ultrasonla doğacak çocuğun Down sendromu, Anensefali ve Spina bifida gibi hastalıklarla doğma riski araştırılıyor. Down sendromu olan çocukların 21. kromozomu üç adet. Malûm 46 kromozomu olan insanlarda her kromozomdan iki adet yani biri annede biri babadan gelmiş toplam 23 çift kromozom bulunuyor. Sonuçta belki pek çoğumuzun belki görmüş olabileceği sevimli, çekik gözlü, uysal ve uyumlu ancak diğer çocuklarda zekâ düzeyi daha düşük yavrular doğuyor. Ancak bizim dar aklımızın kriterlerine göre bu yavrular yapım hatası ve doğmamaları gerekiyor. O yüzden erken dönemde bu durumun olup olmayacağı tesbit edilerek ana rahminde öldürülmesi ve toplumda Down sendromlu fertlerin mümkün olduğunca azaltılması lâzım.

Anensefali çocuğun beyninin gelişmemiş olması ve Spina bifida bel açıklığı olarak da bilinen omurganın gelişmesinde bir problem. Anensefal bir çocuğun doğum sonrasında fıtrî şeriat dahilinde yaşaması mümkün gözükmediğinden annenin bu hamileliği sonuna kadar götürmemesi makul görülebilir. Ancak bir çocuğun Down sendromu riski yüksek olması sebebiyle anne ve babanın yaşamamasına karar verebilmesi dehşet verici bir vahşet. Yaşanacak acılar, çocuğun karşılaşacağı sıkıntılar hiçbiri böyle bir vahşetin mazereti olamaz. Aynı mantıkla sakat kalan çocuğunuzu da acı çekiyor diye öldürmeniz gerekir. Üstelik hem üçlü testten pozitif sonuç çıkmış, hem de daha sonra amniyosentez adı verilen ve rahim içi sıvıdan örnek alınması ile yapılan testlerden pozitif sonuç çıktığı halde anne ve babanın alınmasına razı olmadığı çocuklardan hiçbir problemi olmadan doğanlar var.

Down sendromlu veya değil hiçbir çocuğu yaratabilecek gücümüz olmadığı gibi bu çocuklar hakkında ölüm fermanı imzalama yetkimiz de yok. Bu vahşete kendi dar ölçülerimizle uydurduğumuz mazeretlerle kendimizi kandırmayalım ve avutmayalım. Onları yaratan İlâhî kudret hücrelerine ve zerrelerine kadar hesap ederek yaratıyor. Hangi aklın haddi o incelikli hesaba ve bütün mahlûkatı ve bütün zamanları kuşatan mutlak hikmete yetişebilir. Caddelerde dolaşırken karşılaştığınız Down sendromlu masum ve sevimli yavrucukların ve yine bir kısım bizlerin normal kabul ettiği yavruların üçlü test dedektörlerinden ve daha sonra sanki soykırım için dolaşan askerler misali anne-babaları ve kadın-doğumcuların elinden kurtulabilmişler olduğunu tahayyül ederseniz insanlık olarak modernizm adına ulaştığımız vahşetin boyutlarını belki daha iyi algılayabilirsiniz. Mehmed Âkif’in tek dişi kalmış canavar olarak adlandırdığı medeniyet bu olsa gerek.

16.06.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.06.2008) - Vicdanı hür nesiller ve hukuk

  (02.06.2008) - Temel güven duygusu

  (26.05.2008) - Sağlam kişiliğin imanî temeli

  (19.05.2008) - Olayların aslı ve özü

  (12.05.2008) - Allah, nurunu tamamlayacaktır

  (05.05.2008) - Ölüm hakikati ve sosyal hayat

  (28.04.2008) - Çatışma psikolojisi

  (07.04.2008) - Tarsus’ta Muhammedî (asm) muhabbet

  (31.03.2008) - Melek gibi melikler ve adil hakimler

  (24.03.2008) - Bizim çelengimiz Medresetü’z Zehra çiçeği olsun

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır