Aydın Menderes, Türkiye’nin gündemini değerlendirdi: Demokrasi kelepçelendi...
Aydın Menderes’i Ankara’daki evinde ziyaret ettik. Her zamanki gibi iç ve dış gelişmeleri büyük bir hassasiyetle tâkip eden Menderes, bilge bir siyasetçi olarak birikimiyle etraflı tahlillerde bulundu.
Öncelikle Türkiye’nin geçtiği kritik koridorda siyasî iktidarın baştanberi doğru dürüst bir strateji tâkip edemediğinden yakınan Menderes, 27 Nisan e-muhtırasıyla başlayan siyasî süreçte ciddî yanlışlar yapıldığı, önceleri kabına sığmayan Başbakan ve partisinin son demde “kapatma dâvâsı”yla âdeta “teslimiyetçi” bir politika girdabına girdiği değerlendirmesini yaptı.
Menderes’le sohbetimizin ilk konusu, şüphesiz “yasa çıkarma yoluyla” yasa dışı başörtüsü yasağının kaldırılması üzerine oldu. Aydın Menderes, Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik iki maddelik anayasa değişiklikleri “iptali”nin iktidar çevrelerince yeterince müzâkere edilmeden alelacele demeçler verildiği esnada, hükûmet ve parti sözcülerinin farklı ve tezat teşkil eden açıklamalarına dikkat çekti.
İktidar partisi yöneticilerinin “Karar siyasî değil, hukukidir” açıklamasından Başbakan Yardımcısının, “Gerekçeli kararın beklenmesi gerektiği” ifâdesine ve Meclis eski Başkanının “tüylerinin diken diken olduğu” sözlerine kadar, farklı ve hatta birbiriyle tezat teşkil eden bakışını bu meseledeki kafa karışıklığının göstergesi olarak ortaya koydu.
“ÖZGÜRLÜKLER KAF DAĞININ ARKASINDA”
AKP iktidarının Mahkeme’nin bu “garip karar”la yasağa bir nev’î “yeni bir içtihat” oluşturmasına ciddî ve gerekli tepkiyi vermediğinden yakınan Menderes, göz göre göre bu yanlışın yapılmasına oldukça hayıflanıyor. Ortalıkta dolaşan iddialara doğru dürüst cevap verilmemesinden şikâyetçi:
“Yasağı dayatan çevreler âdeta sabırsızlanıyordu, ellerini ovuşturuyorlardı. Siyasî iktidar bunu yargı aracılıyla onlara sundu; âdeta “Beni kelepçele” dedi. Lâkin AKP ile birlikte demokrasi, hukuk, insan hakları da kelepçelendi. Demokrasi ve özgürlükler kaf dağının arkasında. Bence gelinen noktada sine-i milletten başka yol yok; artık yapılacak iş de yok…”
Piyasada “part-taym ideologlar”ın yarım yamalak demokrasi çözümleriyle yasağın kaldırılmayacağını kaydeden Aydın Menderes, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi iktidarlarındaki inanç ve mânevî değerlere hizmetlerdeki başarıyla bugünkü tıkanıklığı şöyle mukayese ediyor:
“Müslümanların istifadesi için demokrasi getirilmez; lâkin demokrasi getirildiği, özgürlükler sağlandığı vakit elbette Müslümanlar da, mütedeyyin vatandaşlar da istifade ederler. Başarının sırrı bu tesbite bağlı…”
İktidarların, özellikle demokrasi, temel hak ve hürriyetlerde getirdikleri düzenlemelerin arkasında durmalarının önemli olduğunu ifâde eden Menderes, dünden bugüne son “başörtüsü meselesi”nin çıkmaza sürüklenmesinde olduğu gibi, “AKP iktidarının âdeta bu işin nasıl olmayacağını, çözümün nasıl olmayacağını göstermek oldu” diye konuşuyor; siyasetin görevinin bu olmadığını ikaz ediyor.
“AKP, DEMOKRASİ BAYRAĞINI TAŞIYAMIYOR”
Önümüzdeki dönemde AKP’yi itham edecek bir dizi komplo ve iddianın gündeme geleceğini belirten Aydın Menderes, Anayasa Mahkemesi’nin son kararının, devletinin tutumunun, hukuk devleti ve demokrasiyle ilişki ve uyumunun ve bunun demokrasi olup olmadığının tartışılacak konuların başında geldiğini bildirdi. “Görünen o ki AKP demokrasi bayrağını taşıyamıyor; elinde de bırakmıyor, çekilmiyor, elinde süründürüyor” diye konuşuyor. Yeni bir anayasanın artık kaçınılmaz olduğunu nazara veriyor.
Önceki dönemlerde 1995 ve 96’da üniversitelere başörtüsüyle girildiğini hatırlatan Menderes, Başbakan’ın “velev ki siyasî simge de olsa” çıkışının gereksizliğine işâret ediyor.
Ecevit’li 28 Şubat süreciyle yeniden yasağın yaygınlaştırılarak dayatıldığını belirten Aydın Menderes, kurcalaya kurcalaya problemin bu hale geldiğini; uzun yıllar artık unutulan demokrasi düşmanlığının, darbeciliğin ve 27 Mayısçılığın dahi bunun sonucu yeniden depreştiğini kaydediyor.
Türkiye’de “komik” de olsa bazılarının başörtüsünü koca devleti sarsacak bir “tehdit” olarak gördüğünü, lâkin buna karşı AKP iktidarının MHP ile birlikte ileri sürdükleri “çözüm”ün hiçbir çıkış yolu bıraktırmayıp çözümsüzlüğe hapsettiğini, bunun fevkalâde üzüntü verici olduğunu dile getiriyor.
Gelinen noktada Türkiye’de demokrasinin, hukuk devletinin önünü kesmek için bunun bir bilek güreşi olduğunun siyasî iktidarın akıldâneleri tarafından telkin edildiğini ve AKP’nin de bu telkine geldiğini söyleyen Aydın Menderes, “parti kapatma dâvâsı”nın da şu andan itibaren “davul başkasının, tokmak başkasının elinde olması” hasebiyle artık bir önemi kalmadığının altını çiziyor.
“SOSYAL HADİSELERE DİKKAT”
Aydın Menderes, sosyal hadiselerde “tedricilik kanunu”nun “Allah’ın sünneti” olduğunu kaydediyor. Peygamberimizin müşriklerle “Ahidnâme”yi yazarken itiraz üzerine “Allah’ın Resûlu” ifâdesinin çıkarılıp “Abdullah” yazılmasının bu sosyal kanuna riâyet dersi verdiğine işâret ediyor.
Bu hadisenin arkasından Fetih Sûresi’yle “Fetih yakındır!” müjdesinin geldiğini ve bunun çok önemli olduğunu, buna izâfeten “ağızlarından âyet ve hadisleri düşürmeyenlerin neden buna riâyet etmediklerini ve her şeyin bir vakti ve zamanı olduğunu düşünmediklerini sorguluyor.
Menderes şöyle devam ediyor: “Hiç olmazsa bu kadarını bilmeleri lâzım. Ferâset, basîret olmadan olmaz bu iş. Hani ‘mutâbakat olmadan bu iş olmaz’ deniyordu. Bu bakımdan ‘çözsene bunu’ demeyi fevkalâde yanlış bulurdum. Neticede iktidarın “çözüm” dediği, başörtüsünün derdest edilip yargının önüne konulması olarak ortaya çıktı…” Bu olaydan sonra Türkiye’de çok sonuçlar çıkacağı kanaatinde olduğunu belirten Menderes, bu husustaki öngörüsünü şöyle açıkladı:
“Türkiye’de siyaset yeniden kurulmalı. Benim gördüğüm, AKP’liler ve Erdoğan başörtüsünü yasaklattılar. Dolayısıyla hiç olmazsa bırakıp sine-i millete dönmeliler. Bundan böyle AKP kapatılmazsa da bu çok büyük bir hacâlet olur. Kapatılmazsa da bundan sonra milletin hangi hakkını koruyacak? Zira 14 Mart’ta dâvâ açıldığı gün bu iş bitmiştir.”
Bahçeli’nin önerdiği AKP’nin yeniden kurulması ve kendini klonlaması projesinin de akıbetsiz olduğunu belirten Aydın Menderes, “Merak konusu; AKP kapatılmazsa, milletin karşısına çıkıp ne diye yeniden oy isteyecek? Millet, ‘Anayasa Mahkemesi’nden, askerden izin aldın mı ki bunları vaat ediyorsun?’ diye sorsa ne cevap verecek? Artık ‘yaptırmadılar’ da diyemez; ‘yaptırmadılarsa bu sefer nasıl yapacak? Oyunu arttırsa ne olur?’ sorusunu soracak” yorumunu yaptı.
Gelinen çıkmazda Türkiye’de azâmî yüzde 20’sine bayram ettirdiklerini, geri kalan halkın yüzde 80’ini yenik düşürtüp önüne baktırdıklarını belirten Menderes, Dışişleri Bakanı Babacan’ın yurtdışında Türkiye’deki “dinî özgürlükler sorunu”nu altı yıl sonra söylemesini garip ve çok geç bulduğunu beyân etti; “Bunu ilk günden söyleseydiniz ve bu sorunları ortadan kaldırsaydınız ya, neden yapmadınız?” sorusunu sordu…
“MİLLETİN HAKKINI KİM KORUYACAK?”
Aydın Menderes’e “Varılan noktadan sonra ne olur?” sorusunu da sorduk. Menderes, Türkiye’de bir dizi senaryonun sözkonusu olduğunu, “ılımlı İslâm” meselesinin dıştan dayatıldığına ve bu söylemlerin ne yazık ki bu dönemde daha da azdığına dikkat çekti.
CHP Genel Başkanı Baykal’ın bile “Erbakan Millî Görüşçü ise bunlar işbirlikçi” diye konuştuğunu ve bunun ağır bir şey olduğunu kaydeden Menderes, yakın siyasî gelecekte Çankaya’ya kadar varacak siyasî senaryoların mevzubahis olabileceğini belirtti.
Son dönem siyasî süreci değerlendirmesinde, fahşa, kibir, azamet, “ben bilirim”ciliğin siyasette felâket olduğunu ve bir takım çevrelerin akıl almaz bir biçimde siyasî iktidarı kışkırttığını ifâde eden Menderes, diğer yandan yüzde 47 oyun iktidar partisini kışkırtılmaya müheyya hale getirdiğini örnekleriyle anlattı.
Menderes şunları belirtti: “Tam tersine ‘akıllı olun’ tavsiyesinde bulunması gereken çevrelerin bunu yapması, akıllara hayret verici bir olaydır. Neden böyle oldu; birdenbire AKP’ye “Şunu yap, bunu da yap!” diye bu noktaya sürüklediler, bu yanlıştır” dedi.
“HER ŞERDEN BİR HAYIR ÇIKAR…”
Birilerinin çıkıp “Ey millet beni bu hale nasıl geldim?’ diye niye sormuyorsunuz!” diye sorması gerektiğini ve siyasetin bu sorunun cevabını bulmakla çıkış yolunun bulunacağını belirten Menderes, şu hususları nazara verdi:
“Türkiye’yi bu hale getirenler bundan sonra milletin hangi hakkını koruyacak, hangi demokrasiyi koruyacak? AKP bitmiştir artık. Neticede kimse millete ‘Haksızsın!’ diyemez, “Millet yanlış yapıyorsa doğruyu kim yapacak?”
Menderes milletin doğru teşhis ve tesbitine dair ise şunları söyledi:
“Ancak ben Türkiye’de demokrasiye karşı olan çevreler ve onların niyeti kadar işin doğrusu milletin bir kara sevda gibi AKP’ye olan yakınlık ve bağlılığından da endişe ederim. Çünkü bu durum milletin yanlışları görmesini engelliyor. Menderes, son süreçte siyasetin kilitlenmesine karşı şu yorumu yaptı: “Bu tıkanma buna vesile olursa bu şer gördüğümüz şeyden belki de hayır çıkar. Bunu umuyorum, diliyorum, çabalıyorum; nasıl böyle bir hayrı netice verir diye. Siyaset bunu yapmaya mecburdur, başka çâresi yok. Yoksa Türkiye’yi bu şartlarda kimin idare ettiği belli olmaz…”
Türkiye’de sık sık “asker sivilin işine karışmasın” denildiğini, ancak bunun yetmediğini anlatan Menderes, “Önemli olan sivil askerin işine hukukla karışabiliyor mu? Yoksa ‘sen işine bak, ben işime bakayım’ doğru bir mantık değildir ve bu yetmiyor, olmuyor; bunun olması lâzım” analizini yaptı.
“BİR OYUN KURULMUŞ…”
12 Eylül’den sonra “biz AP’ye karşı yapmış gibi olduk ama biz AP’ye karşı değildik” dendiğini ve AP’ye karşı bir mahcubiyet içinde olduğunu anlatan Menderes, “27 Mayıs olmasaydı Demokrat Parti diktaya gidecekti” tezinin çürüklüğünü, “Demokrat Parti diktaya gitseydi 27 Mayıs olmazdı” cümlesiyle cevapladı. “Demokratlar vatansever insanlardı, milletin desteğini bir kenara bırakıp askeri işin içine katıp Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesine çevirmediler” tesbitini paylaştı.
Yassıada’daki “Tahkikat Komisyonu meselesi”ne de açıklık getiren Menderes, “Başka bir şey çıkmadığı için bunu bulup “Anayasayı ihlâl sebebi” saydılar. Aslında dünya kadar Halk Partisi milletvekili, üniversite gençliğinin ve Harp Okulu talebelerinin, askerin içinde müdahale hazırlamak için hem birebir propagandayla hem de Türkiye genelinde özellikle 1957’den sonra darbeye doğru tahriklerde bulunduklarını hadiselerle hatırlattı.
Bütün bunların yapılması için Türkiye’de öncü bir siyasî heyete ihtiyacı olduğunu kaydeden Menderes, “Nerden gelmiş bu mesele? Ne yapmak istemişler?” sorularıyla Meclis’teki “ikinci grup” çizgisinin, Ali Şükrü Bey ile Hüseyin Avni hakkında yazılanların iyice okunması gerektiğini tavsiye etti. Demokrat Parti’nin ruhunu taşıyan bu çizginin demokrasiyi, mukaddesata saygıyı, mânevî değerleri ve tek kelimeyle milleti ön aldığını beyân etti; ‘egemenlik milletindir’ denmişse, demokrasi dışında egemenliğin milletin olmayacağını açıkladı. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 14 Mayıs’ın yıl dönümünde “Türkiye’de 14 Mayıs’ın arkasından 27 Mayıs gelir. 60’tan bu yana geçen 48 sene ara rejimdir. Bir askerî müdahale oldu, arkasından demokrasi falan hiç gelmedi” diyen Menderes, “Görünen o ki güzel bir oyun kurulmuş; bunları bilmeden bu meseleyi anlamak mümkün değil” mülâhazasını aktardı…
“BU KADAR DEĞİŞMENİN FAYDASI NE?”
Menderes, siyasî “değişim ve dönüşüm”e şu misali verdi: “Çok mânidardır; Cenâb-ı Hak buyuruyor, ‘Onlardan olmaya kalkarsanız ne onlardan olabilirsiniz ne de eski halinize dönersiniz’ diye. Bundandır ki bu iş bu kadar ortada kalmıştır...”
AKP’nin geçmişiyle bu denli köprüleri atmasına bir anlam veremediğini de söyleyen Aydın Menderes, “Buna ne gerek var? Meselâ Suriye sınırında mayınlardan temizlenen arazinin 45 yıllığına—bir İsrail firmasına—yabancılara verilmesinden bahsediliyor. Bu insanın gücüne gidiyor; bunun şüyuu vukuundan beter” ikazında bulundu. Yıllarca bu milletin karşısına çıkıp “Sultan Abdülhamid bir karış toprak vermedi” diyenlerin geldikleri yerin ibret verici olduğunu nazara veren Menderes, “İnsanoğlu bu kadar değişir mi? Bu kadar değişmenin faydası ne? Neden tamamından vazgeçiyorsunuz?” sualleriyle siyasetin vaziyetini deşifre etti.
“Doğrusu bunların siyaseten geldikleri yer, köklü, esaslı, insanın hem aklını ve kalbini sarıp sarmalayacak bir muhteva ve derinliğe sahip değildi” diyen Menderes, bunu bir “zâfiyet” olarak niteleyerek şu ibretli olayı nakletti: “Uhud Harbinin ertesi günü Hz. Muhammed yanına sahabeleri alır, savaşın cereyan ettiği yere giderler. Der ki ‘Artık benim ümmetim, bu hali, bu harbin vahşeti, bu manzarayı gördükten sonra müşriklere dönmek gibi bir ihtimal kalmamıştır. Ama endişe ederim ki ümmetimin başına geleceklerin sebebi de mala olan tamahı olsun…”
Menderes tesbitlerini şöyle sıraladı: “Anlaşılıyor ki bu işin içinde fikren hazır değiller. Bir de sıkıntılardan geçmemişler. Meselâ Tevbe Sûresi, bedevisi şusu busu Müslüman oldular, ama imanları derinleşmedi, diğerleri gibi kavileşmedi, zorluklarla imtihan olmadı, tam içselleşmedi. Hani buyuruyor ya ‘İnandık’ demeyin, bari ‘teslim olduk’ deyin’ diye. Ne yazık ki burada da mala tamah ve dünya galip geldi…”
“Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla Türkiye’de başörtüsü ‘tehdit’ olmaktan kalktığına göre, parti kapatmasına gerek kalmadı” telkinin içeriden-dışarıdan başka geleceği ve AKP’nin de buna yatmış gözüktüğü izlenimini aktaran Aydın Menderes, bu konudaki ihtimalleri saydı:
“İhtimallerden birisi de Toptan’ın da dediği yeni bir içtihat, herkesin ‘Oh!’ diyeceği ‘yeni yol’. İkincisi partiyi kapatırlar, bu iş Gül’ü de ibret-i müessire olarak indirmeye kadar uzayabilir. ‘Ey millet yüzdeyüz oy alsan da başörtüsünü Çankaya’ya çıkaramazsın’ı âdeta tescil ettirmek hesabına…”
“TÜRKİYE BU SÜREÇTEN ÇIKABİLMELİ…”
Şu anda Anayasa Mahkemesinin en güçlü dönemi olduğunun 9’a 2 oranla ortaya çıktığını belirten Aydın Menderes, “Oysa yavaş yavaş Mahkemenin terettüp tarzı, anayasasını gündeme getirerek, biraz sabrederek bu iş çözülebilirdi. Zira Türkiye’de aleyhte bir rüzgâr esmiyordu” diye konuştu. İktidarın bunu yeterince değerlendiremediğini kaydetti.
Menderes işin arkasındaki psikolojik etkenleri de araladı. Bazı mahfillerin telâşının AKP’den korktuklarından ya da ciddiye aldıklarından değil; ama “Müslümanlık Türkiye’de birdenbire kimsenin kontrol edemeyeceği şekilde gelişme gösterirse bunu bir daha derlememek toparlamak imkânsız olur” sâikiyle hareket ettiklerini izâh etti.
Aydın Menderes Türkiye ile ilgili temel endişesini ise şöyle açıkladı: “1910-1920’de yeni bir yüzyıla girerken ve dünya yeniden şekillenirken, çok büyük acı ve kayıplara rağmen hiç olmazsa bağımsız bir cumhuriyet ve bağımsız bir devletle bu bâdireden kurtulduk. Keza İkinci Dünya Savaşı sonunda dünya bir daha oluşuyordu. Orada da rahatça gerekeni yaptık, başımıza bir mûsibeti sardırmadık...”
Devamında Türkiye’nin yeniden böyle bir kritik ve nâzik dönemece girdiğine dikkat çeken Menderes, “Ancak 1990’da, hatta 1989’un ikinci yarısında Sovyetler Birliği çöktü; dünya yeniden şekilleniyor ve bu bayağı da uzun sürecek gibi. Dünya bir istikrara kavuşmuş değil, inen var, çıkan var. Tek bir egemen uzun süre ortaya çıkmayabilir” tesbitini dile getirdi. Bunun da dünyada ve Türkiye’de belirsizlikleri arttırdığını ve her an sürprizlerle karşı karşıya bıraktırdığını söyledi.
Sohbetin sonunda Aydın Menderes, “Önemli olan Türkiye bu sıkıntılı süreçte de kendini ezdirmen selâmetle bu bâdireden çıksın, çıkabilsin” duâ ve temennisinde bulundu…
|