Cenâb-ı Hak’ın insana taktığı, onun emrine ve kullanımına verdiği her lâtifenin, duygunun, hissin yerli yerinde kullanılması gerekiyor. Kork Allah’tan korkmayandan!... Elinin yanmasından ve fareden korkan adamın cehennem ve dabbet-ül arz mahlûkları aklına getirmemesi korkulacak bir durumdur.
İmanî meseleleri, İslâmî mevzuları bilen, anlatması gereken bu konularda kendilerini vazifeli kabul edenlerin yanlış yapmaları, yanlışta ısrar etmeleri veya susmaları büyük bir mesuliyeti gerektirmektedir. Mesuliyetten kurtulmak için bütün bunların doğrusunun yapılması, öğretilmesi, öğrenilmesi ve anlatılması gerekiyor. Eğer ki tembellik ve tenperverlikten dolayı veya kasten veya taraftarlık adı altında bu yapılması gereken işler askıya alınıyorsa biliniz ki mesuliyetin ötesinde büyük bir ceza ve mûsibet bizi bekliyordur.
Diyelim ki kudsî ve önemli olan bir konuda veya konularda kendi kabiliyetinizin nakıs, noksan olduğunu görüyorsunuz veya görüyorlar… Bu durumda dışardan hiç ikaz almadan o konu ve konumunuzda kendiliğinizden değişikliğe gitmeniz gerekiyor. Herkes bunu yapabilir mi veya anlayabilir mi? Ölçü ne olmalı? Diyorsanız:
Okuyan ve hazmeden, kendini bilen adam da bunu yapabilir. Nasıl mı? Konumu itibariyle yaptığı işin meyvelerine baksın ve zaman, kişiler itibariyle de bir kıyaslamayı, ölçüp değerlendirmeyi yaptığı işe tabi tutsun. İhlâs ve ahiret gözlüğünü de unutmasın görülecektir ki bazı işler mükemmel bazı işler iyi, bazı işler az iyi, bazı işler eksik ve bazı işler de tamamen yanlıştır. Bu itibarla kimseye yanlış yüklemeyip, kendini kabarık hindi gibi göstermesine mecbur kalmasın. Bir de ve en önemlisi de kendinizi bulunmaz Hint kumaşı duruş ve tutumundan kurtarabilmelisiniz. Yahut sizi bu hallerden kurtaracak kişilere, yardımcılara yardım etmelisiniz.
Ne yapalım peki dersek? Okumadaki eksikliğimizi giderelim. Daha fazla okuyalım. Sonra kalıcı bir çareyi de ihmal etmeyelim. Elbise giymek çaresi. Cemaat denen elbiseyi giyersek bizi soğuklardan ve çok sıcaklardan korur ve kurtarır inşallah. Aynı şekilde zayıf ve güçsüz kaldığımız zamanlarda da bize kuvvet ve güç olur, cemaat, cemaat ruhu ve cemaatin şahs-ı manevisi.
Hep başkalarına okumakla, yakıştırmakla olmaz. Maddî işinde fani olduğun gibi, manevî işinde de fani olacaksın. Eğer iş olarak kabul ediyorsan… Fani olacakların önüne set olmayacaksın. Kendine göre nefis ve şeytanına göre hedeflediğin mevki ve makamlarda sadece bulunmakla, durmakla hizmet ve hadimlik olmaz. Çalışmak, faaliyet yapmak durumunda ancak hizmet olur ve netice alınır. Nasıl ki maddî meselelerinde bu kadar yeter diyemiyorsan, bu manevî hizmet meselelerinde de hiçbir şekilde diyemezsin!...
Eğer desen ve yapsan cemaat ve kendi adına değil, o hizmetin her türlü şube ve zerreleri adedince ve dünya ahiret kadar mesul olursun. Yapamadığın gibi yapanlara ve yapabilecek olanlara da set, engel olmak ne demek. Kimin hangi hizmete ve faaliyete iman, Kur’ân ve Risâle-i Nur noktalarından elyak olduğunu, yakıştığını ve yapabilirliğini ancak Hakim-i Mutlak Cenâb-ı Hak bilir ve istihdam eder…
Şöyle maziye doğru dön ve bak. Şu kudsî hizmetin çekirdeklerinden hangisi, allâme, ilim adamı, makam ve mevki sahibidir. Ancak ve ancak nefsini, şeytanını, malını, evlâdını, makamını, mevkiini ayaklarının altına almış ve hizmette fani olmuş muhlis Nur talebelerini görebilirsin.
Allah hepimizi hiç olmazsa şu yapılan, yapılacak olan hizmetlere engel olmamak noktasında basiret ve akıl fikir ihsan etsin. Hep beraber gayrete gelelim inşallah…
13.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|