İSMÎ bakış: İsme dair mânâdır. Yani, bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak, eşya ve hadiseleri maddî cephelerinden, üstünkörü, kendi hesabına, dünyevî boyutuyla algılamak, nefsî çıkarlar açısından görmektir. Meselâ, bir kitabın enine, boyuna, sayfa sayısına bakmak gibi.
Eşyaya, varlığa felsefenin bakış açısı olan mânâ-yı ismiyle bakılırsa, o zaman eşyanın değeri maddesi, kütlesi kadar olur.1 Meselâ, Picasso’nun milyarlarca lira değerindeki bir tablosu, ona nispet edilmeden sadece maddesiyle değerlendirilirse, kıymeti çok düşük olur.
Kâinata, âlemlere, sebepler adına, mânâ-yı ismiyle bakılırsa cehalet olur. Fen ilimlerinde bir profesör bile olsa, ismî bakıştan öteye geçmeyen câhildir. Her bilgi sahibi, ilim ehli değildir. Dolayısıyla, kâinat kitabının maddî boyutlarını ele alıp, yaratılış gaye, hikmet ve sebeplerini araştırmamak bir cehalettir. Bu hakikati, 20. yüzyılın büyük fizikçi ve filozofu Albert Einstein (1879-1955), şöyle ifade eder:
“Duyabileceğimiz en güzel ve en derin heyecan mistik heyecandır. Bütün hakikî ilim bundan çıkar. Gönülden gelen mânevî heyecanı tanımayan, yaratılmış tabiat karşısında hayrete düşmeyen ve bu mükemmelliği, muazzamlığı, muhteşemliği yaratan Allah’ın huzurunda huşu ile eğilmeyen kimsenin ölüden farkı yoktur.”2
Harfî bakış: Bir şeyin kendisini değil, başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği mânâdır. Yani, anlamını, sahibini, ustasını, kâtibini, san'atkârını gösteren, bildiren, tarif eden bakıştır. Bu bakış; harflerin, kelimelerin şekli ve renginden önce, anlatmak istediği hakikatleri görür. Bir san'at eserine “Kim yapmış, niçin yapmış, hangi mesajı vermek istemiş?” niyetiyle bakarsınız; bilginiz, ufkunuz genişler, pek çok âlemlere, meselelere açılırsınız. Harfî bakan, bu âlemi ruh penceresi ile seyreder. Gözü, gözün Sanii hesabına ve izni dairesinde çalıştırır. Bu bakışa sahip olan göz, şu büyük kâinat kitabının bir mütalâacısı ve şu âlemdeki atomdan yıldızlara kadar terbiye edilen tüm şeylerin san'at mucizelerinin bir seyircisi olur.3
Mânâ-yı harfî, Cenâb-ı Hakk’ın yaratmış olduğu şu koca kâinat kitabına, O’nun hesabına bakmak; niçin yazmış, neler yazmış olduğunu idrak etmek ve anlamlandırmaktır. Bu bakış açısı, kâinatın maddî yönünü ve faydalarını ihmal etmez aslında. Onları da görür ve daha iyi değerlendirir. Meselâ, bir ağacın altında dinlense, onun gölgesinden, yapraklarından, dallarından, çiçeklerinden ve meyvelerinden istifade ederek san'atkârını ve İlahî rahmet cephelerini görür.
Eğer kâinata harfî bakışla, Cenâb-ı Hakk’ın azametini gösteren bir âlet nazarıyla bakılırsa, o oranda kıymetli olur. Meselâ, bir resim Ahmet Hamdi veya Picasso’ya dayansa, bir tespih tarihî şahsiyetlere isnat edilse, değeri yüz milyarlarca liralarla ifade edilir. Eğer, bir ressama isnat edilmezse, kıymeti hiç hükmündedir.
Varlığın ve özellikle imanlı insanın kıymeti, Esmâ-i Hüsnâ’dan ona yansıyan yüksek san'atın nakışlarından anlaşılır. İnançsız/imansız insanın kıymeti ise, et, kemikten ibaret fani ve basit maddesi kıymetiyle ölçülür.
Olumsuz gibi görünen olaylara da harfî bakışla bakmak, onları olumluya ve güzele çevirir. Meselâ, hastalık, eziyet veren bir durum gibi görünür. Ama harfî bakışla hastalık, bizi olgunlaştıran, sabra alıştıran, ilmî araştırmalara sebep olan, duâya yönelten, günahlarımızı döken faydalı bir unsur haline gelir.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 32.;
2- Saliha Şahan, Büyük Hayatlar, s. 84-85.;
3- Mesnevî-i Nuriye, s. 193.
13.06.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|