Zaman zaman açılan ‘garip’ dâvâlar sebebiyle bazı “kanun numaraları” medyanın gündemine taşınır. “5816 sayılı kanun” da zaman zaman gündeme gelen kanunlar arasındadır. Halk dilinde “Atatürk’ü Koruma Kanunu” olarak hatırlanan ve resmî adı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun” olan bu kanunun ‘kanun numarası’ 5816’dır.
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr internet adresindeki bilgilere göre bu kanun, 25/7/1951 tarihinde kabul edilmiş ve 31/7/1951 tarih ve 7872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş.
Tabiî ki bu kanunun hazırlanması esnasında ve yürürlüğe girdikten sonra yaşananlar ayrıca tartışılabilir ve tartışılmalıdır. Ancak son yıllarda bu kanuna muhalefet iddiasıyla açılan dâvâlara bakınca bir gariplik seziliyor. Hatırlanacağı üzere, bu kanuna muhalefet sebebiyle hakkında dâvâ açılanlardan biri de Prof. Dr. Atilla Yayla idi. Muhtemelen başka kişiler hakkında da bu kanundan dâvâ açılmıştır, ama Yayla hakkındaki dâvâ Avrupa’dan da tepki görmüştü. Prof. Dr. Yayla, İzmir’de düzenlenen bir toplantıda konuşmuş ve bu ‘kanun’a takılmıştı.
Son günlerde de, bu kanuna muhalefet iddiasıyla bir başörtülü hakkında soruşturma açıldığı duyuldu. Hadisenin hukukî ayrıntıları bir yana, dâvâ açılmasını isteyenlerin iddiasına göre herhangi bir kişiyi sevmediğini ifade etmek ‘suç’ addediliyor. Oysa dünya âlem bilir ki, herhangi bir kişiyi sevmek ya da sevmemek, bunu ifade etmek; kanunla düzenlenebilecek bir konu değildir. Çünkü sevgi, içten ve kalpten gelirse bir anlam taşır. Yoksa kanun zoruyla sevgi, sadece insanların olduğundan farklı görünmesine sebep olur.
Bu tartışmalar bugünün meselesi değil, geçmiş yıllarda da çok tartışma konusu yapılmıştır. Ama artık—2008 yılında da—kişileri kanunlarla sevdirmeye çalışmak mümkün değildir, fayda vermez. Bunu en başta, kişileri kanun zoruyla sevdirmeye çalışanlar bilmelidir. Bilmemeleri mümkün değil, o halde bu tavırları sadece ‘yersiz inat’ ile açıklanabilir.
Kanun zoruyla herhangi bir kişiyi sevdirmek mümkün olsaydı, yarım asrı aşan sürece yürürlükte olan kanunların bunu temin etmesi gerekirdi. Son ifadeler bunun mümkün olmadığını göstermez mi?
Düşünün ki Mehmet Ali Birand bile “Oldum olası ‘Atatürk aleyhine işlenen suçlar’ yasası garibime gitmiştir” diyebilmiştir. (Posta, 14 Haziran 2008) Ki, böyle kanunların çare olmadığını ifade eden sadece Birand da değildir. Bu tartışmalar gündeme gelince, yıllar önce benzer tartışmaların yapıldığını hatırladık. 1990’larda, ‘meşhur’ olan Mülkiyeliler Birliği’nin İstanbul / Kuruçeşme toplantıları vardı. O toplantılardan birinde Hasan Cemal’e bu soru sorulmuş ve “Kişilerin kanunlarla korunması hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorulmuştu. Hasan Cemal de, bunun mümkün olamayacağını ve bu anlayışın değişmesi gerektiğini söylemişti. Aradan yıllar geçti ve biz hâlâ bu konularla oyalanıyoruz.
Değil demokrasi ile idare edilen ülkelerde, muhtemelen diktatörlüklerle idare edilen ülkelerde de hiç kimse kanun zoruyla sevdirilemez, hiç kimse kanun zoruyla korunamaz... Dün böyle olmuş, bugün de böyle, yarın da farklı olmayacak. Bu ‘hamur’ çok su kaldıracağından, kısa kesip işimize bakalım...
15.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|