Ey yardımlaşma, sen birbirimiz için hayatı kolaylaştıran bir haslettin aramızda, ama şimdi nereye saklandın? Kalbimizin neresine gömüldün, ya da sildik mi seni bencilliğimizin altında ezdik, görünmez mi kıldık?
Hani kimi yerde imeceydi adın, kimi yerde iş birliği, kimi yerde emeklerin birleştirilmesi, ama aslında gönül gönüle bir yürüyüşün adıydın. Hep birlikte türküler, şarkılar, hikâyeler eşliğinde başlanan işler göz açıp kapayana kadar biter, sen de kalpten bir teşekkür olarak dilimize dökülüp, gülen gözlerle geçerdin aramızdan. İşte şimdi hepimiz ardından, “Ne oluyor bize ki, önceden birbirimize omuz verip işlerimizi kolaylaştırırken, şimdi engellemeye çalışıyoruz?” diye sorar olduk. Korkar olduk birinden bir yardım istemeye ve birine bir yardıma koşmaya. “Acaba yanlış mı anlaşılırım, nasıl karşılanırım? Bunun altından bir şey çıkar diye mi düşünülürüm?” sorularıyla artık seni en uzağımıza atmış durumdayız.
Seninle ilgili anlatılanlar masallardan fırlamış gibi geliyor şimdi bize. Ya da çocukluğumuzun pembe maviliklerinde kaybolan bir düş gibi…
Hadi koş gel yine aramıza. Hafiflesin ağırlıklarımız, omuz omuza yürümenin tadına yeniden varsın dimağımız. Kalbimizin, ruhumuzun, düşüncelerimizin ağırlığında yürüyemez olduk. Çünkü yüreğimizi dinlendireceğimiz candan bir dosta da hasretiz aramızdan çekip gittiğinden bu yana. Artık gözlerimize bakarken bile, “acaba?”lar gelip geçiyor zihinlerimizden.
Bir eşyayı taşırken, “Şunun ucundan tutacak birileri yok mu?” diye bakıyoruz etrafımıza, ama nafile. Kimseye de diyemiyoruz ki, “Bu çok ağır bana bir yardım eder misiniz?” diye. Çünkü en masumundan isteğimizin bile karşı tarafta nasıl yankılanacağını bilemiyoruz…Yine kuşkular ve acabalarla mütereddit, üç kat yorgun ve bitkin bir halde kendi işimizi kendimiz yapmaya koyuluyoruz.
Hani teknoloji kolaylaştırdı hayatın bir çok alanını, herkes teknolojinin gücünden faydalanıyor, o yüzden de kimsenin kimseye ihtiyacı yok diye mi, düşünmeye başladık? Teknolojinin soğuk gücü aramıza girince, gücün yorumu da mı değişti? Oysa güç, kalplerdeki sımsıcak beraberliğin yüzlerdeki tebessümü değil miydi? Bir işin omuz omuza bitirilmesinden sonra yorgun bedenlerden gözlere yansıyan huzur ve mutluluğun diğer adı…
Bir de önceden erkekler bayanlara elinde büyük bir paket varsa yardıma koşar, onu elinden alıp taşırdı. Ah ki, bu da artık yok. Otogara gelen yirmi kiloya yakın paketimi taksiye taşırken etrafımda bana sadece, “Çok ağır mı?” diye soran erkeklere “Önceden erkekler, bayanlara ‘Çok ağır mı?’ diye sormak yerine, yardım ederlerdi. Şimdi seyredip, soru sormaktan öteye gitmiyorlar. Haklısınız, yardımlaşmak enayilik artık” dediğimde, senin yokluğunun ne kadar büyük bir yük olduğunu anladım…
Aslında çok önceden beri aramızdaki yokluğunun farkındaydık. Buna üzülüyorduk, ama kendi kendimize bir şeylere kalkışıp düzeltecek yetkinliğimiz de elimizden alınmış ah ki ne ah!
Mü’min olmanın sıfatlarındandı aslında birbirine yardıma koşma. Kur’ân yardımlaşmanın faziletlerinden söz ederken, Peygamberimiz (asm) buyuruyordu, “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz” diye. Kardeşliğin en büyük hasletlerinden biri olarak aramızda bizi birbirimize bağlayan büyük bir güçtün… Yokluğun iplerimizi gevşetti ve bizi buz gibi yabancılara çevirdi…
Hadi yeniden dön aramıza ve kuşku duymayalım varlığının aramızdaki güzelliğinden. Soru olma zihnimizde, koskocaman bir halat ol, kalplerimizi birbirine bağlayıp, işlerimizi kolaylaştıran…
28.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|