Hayatın baharı...
Gençliğin baharı...
Mesleğin baharı...
Çekilmez çilelerin, dayanılmaz hakaretlere sabretmenin neticesi olan hizmetlerin baharı.
“Atılan nur tohumlarının istikbalde çimlenip meyveye dönmesinin müjdesi!”
İşte o baharın ayak sesleri, çok net ve berrak olarak hissediliyor. Hem Anadolu’da, hem âlem-i İslâm’da, hem âlem-i insanlıkta.
Çamdağı’nda, gecelerin sessizliğinde, vahşetin ünsiyetinde, yıldızların haşmetinde asrın mânevî tabibinin gönül, kalp, ruh, akıl ve his dünyasına nakşedilen, Kur’ân ve sünnetten süzülen kâinatın o müthiş sırlarının hakikatinin tecellileri hissediliyor her yerde. Gelen baharlarla birlikte.
Çamdağı nura müştak gönülleri ağırlıyor her gün aralıksız. Bıkmadan usanmadan.
Barla, kapılarını açmış, her gün, gece gündüz, gelen nurlu misafir kafilelerini gönülden kucaklıyor.
Cennet Bahçesi, bütün güzelliğiyle, vakarı ve haşmetiyle gülerek karşılıyor nura müştak sevdalılarını.
Gençler, hanımlar, çocuklar, talebeler, esnaflar, iş adamları, bürokratlar, aileler kafile kafile şenlendiriyorlar bu mübarek mekânları.
“Ekilen nur tohumları” sümbüllenmiş, meyveler tutmuş. Olgunlaşma merhalelerini yaşıyor.
Barla, Isparta, Sav... “Nur Fabrikası”, “Gül Fabrikası”, “Mübarekler Heyeti”... “Taşıyla, toprağıyla mübarek belde.” Tam bir maddî ve manevî bahar havasını yaşıyor, yaşatıyor bağrında barındırdıklarına ve ziyaretçilerine.
Adeta bütün Anadolu mânevî hizmet seferberliğinde birleşmiş. Bilhassa gençler, ilköğretim çağında olanlar, orta öğretime devam edenler, üniversite tahsili yapanlar, hepsi Nurlarla haşir neşir olmak için yollardalar. Isparta’da özellikle Barla’da yoğun bir mesaideler. Buranın mübarekliği, temiz havası, manevî atmosferi Nur Hakikatlerinin gözlüğüyle dünyaya bakmak iştiyak ve arzusu insanları buraya celp ediyor.
Bütün gruplar, kafileler okuyorlar, tefekkür ediyorlar, yorumluyorlar, müzakere ediyorlar ve Nurun telif edildiği o müstesna mekânları gezip, ziyaret edip hatıra tazeliyorlar. Dinçleşiyor, gençleşiyor, aşk ve şevke gelip enerji depoluyorlar.
Barla, Sav, Isparta Kabristanlarında yatan “saff-ı evvellerin” o olağanüstü şartlarda yaptıkları hizmetleri yâd ediliyor ve o istikametli yolda devam etmenin sadakati tazeleniyor.
Geçen haftamız Barla, Afyon civarında geçti. Barla’da genç kardeşlerimizle okuyup tefekkür etmeye çalıştık. Risâle-i Nurların “satır aralarındaki” ince sırları terennüm edip istifade etmenin yollarını paylaşma gayretimizi paylaşmaya çalıştık. Mâneviyâtımızı kuvvetlendirmenin yollarını ve araştırma gayretlerine devam etmenin önemini vurguladık. Bu asrın dehşetini ve bu karanlıklı, ufûnetli, dalâletli atmosferden kurtulma çarelerini yerinden okuyarak çözüm üretme metotlarını kavramaya gayret ettik.
Afyonlularla hafta sonu maddî manevî bir güzel sofrayı birlikte paylaştık. Baharın bütün haşmetini üzerinde barındıran Sultandağı ilçesinin dağlarındaki maddî baharın güzelliğini, manevî bahara, mevcut şartlar ve imkânlarımızla nasıl çevirebileceğimizi, insanımızın ve insanlığın önüne nasıl koyabileceğimizi birlikte istişare ettik. Çözüm yolları arama gayretlerimizi tazeledik.
Konya’dan Afyon’a “okumaya” gelen gayretli, enerjik, istidatlı genç liseli ve üniversitelilerle kaynaşıp planlı ve programlı okumanın yollarını ve faydalarını müzakere etmeye gayret ettik.
Asrın manevî tabibinin yazdığı reçeteleri kullanarak ancak maddî ve manevî baharların yaşanıp yaşatılabileceğinin yeniden tesbitini yapmaya çalıştık. Bunun için de ilk önce kendi gönüllerimizde bunu yaşayıp, idrak edip, daha sonra da muhatabı olacağımız bütün vatandaşlarımız ve hemcinsimiz olan insanlıkla bunları paylaşmanın gayret ve himmeti içinde olma fikrini tezekkür etmeye çalıştık.
Anadolu’nun manevî baharının ancak “Risâle-i Nur Patentli” reçeteyle gerçekleşebileceğinin tesbitiyle, gelen baharın hakkını vererek doya doya bu baharı yaşamayı Rabbimizden niyaz ettik.
27.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|