Türkiye’yi siyasette sıcak bir yaz bekliyor. Ekonomideki kırılma ile iktidar partisini “kapatma dâvâsı”nın kesiştiği kritik kavşakta bir dizi senaryodan söz ediliyor. “Karar”ın ardından saklı - gizli B, C ve D plânları ortaya atılıyor.
Her ne kadar tepki gösterilse de dolaylı yoldan “klonlama” taktiklerinden bahsediliyor. “Ara seçim”den baskın bir “erken seçim”e kadar alternatifler ele alınıyor.
AKP’ye açılan “kapatma dâvâsı”nda hakkında siyasî yasak istenen 71 partiliden 39’u milletvekili. Başbakan ve bazı bakanlar dahil bu milletvekillerine “yasak” gelmesi halinde zaten anayasa gereği üç ay içinde “ara seçim” yapılması gerekiyor. Zira ara seçim için Meclis’in tam sayısının yüzde 5’i olan 28 milletvekilinin boşalması yetiyor.
Anayasa Mahkemesi, bu sayıda siyasî yasak getirmezse de, iktidar partisi Erdoğan’ın yasaklanmasıyla “seçim” yolunu istifalarla açabilecek. Devamında mahallî seçimlere bir seneden az bir zaman kaldığından genel seçimlerle birleştirilebilecek. Bu bakımdan plânların çoğu “seçim”e çıkıyor…
YENİ SİYASÎ YAPILANMA HESAPLARI
Ankara’da bütün bunlar konuşuluyor. Yasaklanması halinde Erdoğan’ın “bağımsız” olarak seçilmesi, Yüksek Seçim Kurulu’nun o zamanki kararına bağlı olduğundan muhataralı ve riskli görülmekte. Bu yüzden başka seçenekler sıralanıyor…
Bundandır ki, Bahçeli’nin, bu gidişle “ara seçim ya da erken seçim olursa, AKP’de siyasî parçalanma olur; onun işâreti gözüküyor” tespitiyle “klonlanma” önerisi tepki görse de daha şimdiden bir nevi “klonlanma” hazırlıkları alttan alta devam ediyor. “Kapatma dâvâsı”nın sonucuyla parçalanmış bir AKP üzerinden “yeni parti” oluşumundan yeni hükümet modellerine kadar siyasî yapılanma hesapları yapılıyor.
Erdoğan’ın, kapalı grup toplantısında “bu trenden inen bir defa daha binemez!” uyarısı, “tehdit”in ötesinde kapatılma sonrasında siyasî yasaklı da olsa, beş yıl bağımsız da kalsa “iplerin kendi elinde olacağı”nın ikazından başka bir şey değil…
Daha doğrusu örtülü bir ifâde ile, “sizi ben getirdim, istemezsem gelemezsiniz, ona göre!” hatırlatmasıyla, partinin parçalanma ve dağılmasını önleme çabasıdır. Çünkü politikanın ne denli vefâsız olduğunu en çok Erdoğan ve MSP-RP-FP geleneğinden gelen eski “Millî Görüşçüler”in oluşturduğu “gömlek değiştirenler” biliyor.
Zamanaşımının durup durmayacağı tartışmaları bir yana, Cumhuriyet Savcısının, “devlet başkanının dokunulmazlığının demokratik rejimlerde kabul gören bir imtiyaz” olduğu gerekçesiyle yargılandığı “kayıp trilyon dâvâsı”nda hakkında soruşturma yapılmasının gerek olmadığı açıklanan Cumhurbaşkanı Gül’ün, aynı dâvâdan mahkûm olan “hocası” Erbakan’ın af talebini geri çevirmesi, bunun son örneği.
Keza SP’lilerin, “Elini öpenler Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık makamına oturmuşlar; ama hocalarını hapse mahkûm etmişler” serzenişi, siyasî vefâsızlığın varacağı vartanın ibretli bir vesikası…
KÜRESEL GÜÇ VE ULUSLAR ARASI SERMAYE
DEVREDE…
Bu süreçte bazı senaryoların odağında, adı ekonomik kriz ve siyasî kaosla anılan Kemal Derviş’in olması ise ilginç.
Bilindiği Derviş, 2001 krizinde Washington’un tavsiyesiyle ABD’den bir “kurtarıcı” gibi gönderilmiş; ve kendisini getiren Ecevit’i yüzüstü bırakıp partisinin içini boşaltan istifaları başlatmıştı. Daha sonra birlikte hareket ettiği Cem’i de yarı yolda bırakarak CHP’ye geçmiş; ve oradan da yine Dünya Bankası’ndaki ve ardından BM’deki “görevi”ne dönmüştü.
Derviş’in, son demde “kapatma dâvâsı” kararı öncesi TÜSİAD üzerinden son Türkiye çıkarması, kulislerde bir dizi denklemi gündeme getiriyor…
Bir yandan TÜSİAD patronlarının “yeni anayasa” isteğiyle bütün siyasetçileri “akıl tutulması” ithamıyla topa tutması; “durum böyle devam ederse Türkiye bir yıl içinde yönetilmesi zor bir ülke olacak” uyarısı. Diğer yandan TÜSİAD toplantısına katılan Derviş’in puslu siyasî havada sağdan-soldan, küskünlerden ve “trenden inenler”den oluşacak “yeni oluşum”la grup kuracağı söylentileri…
Ve IMF’nin Türkiye’deki tâkipçisi Derviş’in siyasete döneceği sinyallerini verdiği sırada ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Şimşek’in, IMF ile yeni ihtiyatî stand-by hazırlığı, ekonomideki tsunamiyle siyasî sarsıntıyı eş zamanlı buluşturuyor.
Bu yüzden Ankara’da yeni siyasî oluşumların finansal tabanlı dalga”yla sıcak paranın meydana getirdiği geçici “pembe tablo”yu altüst edecek ağır iktisadî darbeler” sonucu olabileceği yorumları kuvvet kazanıyor.
Görünen o ki ekonomideki kırılma ile siyasî kriz atbaşı gidiyor. Yine “içeriden ve dışarıdan” dayatmalarla Ankara siyasetini şekillendirme peşinde. Küresel güç ve uluslararası sermaye devrede; Derviş bunun bir aktörü. Figüranlar da hazır. Oyun başlıyor…
26.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|