Bugün ilköğretimin son üç sınıfı için de “seviye belirleme sınavı” (SBS) var. İki milyona yakın öğrencinin gireceği sınav, güya öğrencilerin sınav stresini azaltmak ve özel dershanelere bağımlı olmaktan kurtarıp okula bağlamak için “ortaöğretim kurumlar sınavı”(OKS) yerine ikame edildi. Ne var ki uygulama tam tersi garip bir tablo ortaya çıkardı.
Aslında durumun böyle olacağı baştan belliydi. OKS’de yalnız son sınıfın bitiminde sınavlara girilirken, yeni sistemle her üç sınıfın sonunda sınavlar yapılmakta. Böylece dershanelere devam eden öğrenci sayısı katlanmakta…
Önceleri 8. sınıfta sınav kaygısına giren milyonlarca öğrenci, “ilkokul”un ardından “ortaokul”a adım atar atmaz bir yarış atı gibi sınav tedirginliğine girmekte. Öğrenciler okulda başarılı olma telaşıyla yılsonu SBS arasında âdeta paralanmakta…
Böylece üniversiteye giriş bir yana, lise öğretimine giriş dahi sınavla olan çarpık bir “sınav sistemi” ortaya çıkmakta. Bu durum, özel dershanelere mecbur etmekle. İnsan haklarının en başında gelen ve Anayasada teminat altına alınan “eğitim hakkı”nı ve bu hakkı elde etmedeki eşitliği hiçe sayıp Türkiye’de orta öğretimi dahi dolaylı yoldan “paralı” hale getirmekte…
“SINAV”, BAŞARISIZLIĞA SEBEP…
Eğitimcilerin tespitiyle, puan değerlendirmedeki haksızlıklar ve müfredat ile soru-cevap dengesindeki yanlışlıklar bir yana, sistemin okul dışında özel dershanelere devamı, lise öncesinde sınavı bir sınıftan üç sınıfa yayması, haksız rekabetle eğitimde genel bir başarısızlığa sebebiyet vermekte.
Şu işe bakın; Türkiye’de lise sayısı 3700 civarında. Lâkin dört bin dershane bulunuyor. “Dershanecilik sektörü”, “eğitim kurumları”nın yerini almış, okulların yerine geçmiş. Öğrenciler okulda değil, âdeta dershanelerde eğitim görüyor!
Millî Eğitim Bakanı Çelik, “Ortaöğretimde geçiş modeli”yle OKS’nin yerine getirilen SBS ile eğitim kalitesinin artacağını ve öğrencilere bir yerine üç şans verildiğini belirtmişti. Ardından da ortaöğretimde sınavların üç yıla yayılmasından şikâyet etmiş; bu “model”le bunu öngörmediklerini dile getirmişti.
Bakan şimdi, “Okullarımız yok mu; yavrularımız okuldan mezun olduğu zaman, niçin üniversiteye rahatça giremesin?” diye öğrencilerin okullardan edindikleri bilgiden yeterince faydalanamadıklarından yakınan Başbakan’ın ortaya attığı “özel dershaneleri ortadan kaldırma plânı” üzerinde çalıştıklarını açıklıyor.
Peşinden, dershanelerin ortadan kaldırılabilmesi için önce onları var eden sebeplerin ortadan kaldırılması gerektiğini, aksi halde dershanelerin var olmaya devam edeceğini” ifâde ederek, dershanelerin devam edeceğini bir nevi itiraf ediyor.
Doğrusu, Millî Eğitim Bakanı’nın da dediği gibi “dershaneler sebep değil sonuç”; lâkin önemli olan bu “sebepler”in kaldırılması ki, yeni “ortaöğretim modeli” tam tersini getiriyor. “Sebepleri ortadan kaldırmıyor” daha da çoğaltıyor. OKS’nin yerine SBS ile atılan “ilk adım”, “alışkanlıklar”ı değiştirmek bir tarafa, dershanelere devamı “alışkanlığın” ötesinde bir nevi “zorunlu” hale getiriyor.
Zira bu “sistem” sürdüğü sürece, velilere “çocuklarınızı dershanelere göndermeyin!” demek, bile bile “sınavlarda başarısız olsunlar” anlamına geliyor ki zaten Bakan da, Başbakan da bunu söylemiyor, söyleyemiyor.
Ve bu gidişle temelden yanlış “sistem”in “dershanelere gerek bıraktırmaması” yakın ve hatta uzak gelecekte bir hayal gibi görünüyor…
“SÜREKLİ SINAV SİSTEMİ”NDEKİ RANT
HESABI…
Bu bakımdan iktidarının altıncı yılında Başbakan’ın iktidarın eseri “sistem”le bir heyûlaya dönüşen “sektör”den şikâyeti enteresan. Erdoğan’ın, “Çok açık söylüyorum, niçin acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler? Bunu anlamakta zorlanıyorum. Anlıyorum da, bu sistem nasıl oluşturulmuş?” sorusunun cevabı, bizzat sözkonusu “ikrar”da….
Lâkin Erdoğan’ın, “Bunu kaldırmaya kalktığınız zaman acaba hangi bariyerlerle karşı karşıya kalacaksınız?” cümlesi, ister istemez, ortaöğretim 6. sınıftan lise son sınıfına uzanan “sürekli sınav sistemi”nin arkasındaki “rant bariyeri”ni gündeme getiriyor. Bundandır ki Başbakan’ın, “bunlar az paralar değil, çok ciddi paralar buralara harcanıyor” diye şikâyet ettiği, “birilerinin çıkarına, menfaatine ters düşen” sistemin “milletimin menfaatine uygun” hale getirilmesi, sürekli erteleniyor…
Başbakan, “milletçe kurtulmamız lazım” diye konuşuyor; lâkin bu bir “temenni”den ibâret kalıyor. Çünkü bu “sistem”, dershaneleri kaldırmak bir yana daha da arttırıyor. Bakan Çelik’in, ortaöğrenimdeki bu “sistemin oturması”nı bekleyip, üniversitelere giriş sistemine ilişkin değişikliğin de OKS üzerinden geliştirilecek yeni bir sistemle gerçekleştirilebileceği açıklaması, bunu gösteriyor.
Oysa daha baştan “yanlış” olduğu belirlenen “hatalı sistem”den “netice” alınamayacağı ortada. Zarardan ne kadar erken dönülse kârdır…
21.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|