2008 yılı ÖSS soruları üzerinde bir tartışmadır gidiyor. Bazı dershaneler ve konunun uzmanları soruların geçersiz sayılması için görüş ve gerekçelerini belirttiler. Bu tür itiraz gören soru sayısı şimdiden 5’i buldu. ÖSYM başkanlığı gönderilecek itirazların biriktirilerek bir komisyon marifetiyle inceleneceğini, haklı bulunursa mezkûr soruların iptal edileceğini ifade etti.
ÖSS gibi çocuklarımız, gençlerimiz açısından hayatî öneme haiz bir sınavda soruların ve test tekniğinin kusursuz, tartışmasız ve itirazlara kapalı olacak bir muhteva kesinliğine sahip olması lâzım. Bu kadar sosyal ve psikolojik bir handikap haline gelmiş, milyonların umudu olan ve senede bir gün gibi kritik zaman diliminde yapılan sınavda böylesi tartışmalı su götürecek soruların yer alması işin ciddiyetiyle bağdaşmıyor. Çocuklarımızın en ince ayrıntılarına kadar aylarca hazırlandığı, kaygısıyla günlerini gecelerini belki de zehir ettiği bu sınavın kusurdan azade olması hususunda yetkili makamların da kılı kırk yararcasına emek vermesi gerekir. Bizim vurgulamaya çalışacağımız tartışmalı sorular aslında teknik olarak metin ya da seçenek yanlışları olan sorular değildir. Biz, bunlardan farklı olarak demagojiye açık, objektif değerlerden uzak ve belli önyargıların tesirinde hazırlanmış sorulara dikkat çekmek istiyoruz.
2008 yılı ÖSS sorularının Sosyal-1 bölümündeki 3. soruya bakalım önce:
Soru: 3 - Türkler uzun süre direndikten sonra ancak X. yüzyılda topluca İslâmiyete girmişlerdir.
Aşağıdakilerden hangisi bu direnmeyi doğuran nedenler arasında sayılamaz.
A- Din değiştirmenin toplumsal değişikliği de beraberinde getirmesi.
B- Müslüman olmayanlardan haraç ve cizye vergisinin alınması.
C- İslâmiyetin kılıç zoruyla kabul ettirilmek istenmesi
D- Emevilerin güttüğü Arap milliyetçiliği
E- Bağımsızlığı kaybetme korkusu.
Hemen belirtelim bu sorunun doğru cevabı, cevap anahtarlarında B olarak yani haraç ve cizye vergisinin alınması seçeneği. Buna göre Türklerin uzun süre İslâmiyete girmekte direnmesinin sebeplerinden olarak vergi verme kaygısı söylenemez, sebep sayılamaz.
Tabiî yani Türk milletinin bir dine girip girmemede ana kıstası ve kaygısı para falan olamaz. Bu düşünülemez bile. Şimdilik cevap doğru ve tatmin edici bir muhtevaya sahip. Peki diğer seçeneklerde belirtilenler ne olacak? Mânâ-i muhalifi olarak A, C, D, E seçeneklerindeki sebepler söylenebilir. Yani olabilir, hatta olmuş sayılıyor. Bu sorunun mantığına göre akıl yürütecek olursak bakın neler karşımıza çıkıyor: Türkler din değiştirirsek toplumsal yönden değişiriz düşüncesiyle İslâma girmekte tereddüt etmişler. Yani sosyal realite açısından düşünmüşler, taşınmışlar ve neticede kendi öz benliklerini, folklorik kimliklerini kaybedecekleri zehabıyla İslâma girmekte direnmişler.
İslâm dini kılıç zoruyla kabul ettirilen bir din olduğundan dolayı Türkler “Biz zorlama ile baskı ile bir dine girmeyiz. Ancak kendi isteğimizle gireriz” deyip belli bir süre kılıç zorundan dolayı girmemişler. Ta ki zorlama yapılmayıncaya, girişler serbest ve kişinin kendi iradesine ve isteğine kalıncaya kadar... Bu süreçten sonradır ki Türkler topluca İslâma girmişler.
Emevilerin güttüğü Arap milliyetçiliğinden dolayı girmemişler. “Siz Arap iseniz biz de Türk’üz. Hepimiz eşitiz. Sizin bizden ne üstünlüğünüz var ki” diyerek ırkçı anlayıştan dolayı uzun süre direnip İslâmiyete girmemişler. İnadına yani.
“Acaba biz İslâm dinine girersek bağımsızlığımızı kaybeder miyiz, Arapların boyunduruğu altına girer miyiz?” düşünceleriyle bağımsızlığına ve istiklâline bağlı olan Türkler bu kaygılarla İslâmiyete girmemişlerdir. Ne zaman ki bağımsızlıklarının tehlikeye düşmeyeceğini anlamışlar o zaman kafile kafile İslâma girmişler. Bunların hepsi de tartışmalıdır. Objektif birer sebep değildir. Tarihi yazanlara göre değişir. Devrelere göre değişir. Emevilerin, Arap milliyetçiliği gibi tutumları tarihçe sabitlenmişse de bu sorudaki Türklerin İslâma girip girmemelerindeki faktörleri belirleyecek yeter sebep değildir. Ona bakarsanız Arap-Çin ordularının savaşı esnasında Türklerin hangi tarafa yardıma koşacaklarına dair de bir sürü rivayet var. Meselâ zayıf ve mağlûbiyetleri an meselesi olan Araplara destek oldukları—Türkler mağlûp ve zayıf olana acıyan bir karaktere sahiptirler—söylenirken başka kaynaklarda Arapların galip geleceğini sezerek ganimetten pay alma düşüncesiyle Çinlilere karşı saldırıya geçtikleri kaydedilir. Yani su götüren rivayetler.
Ama özellikle bilinç altına yerleştirilmek istenen “İslâmiyetin kılıç zoruyla kabul ettirildiği” kanısı ve hükmü bize göre en çok sırıtan seçenektir. Bu apaçık bir dine, özellikle “Dinde zorlama yoktur” nassına sahip bir dine resmen ağır bir ithamdır. Bu, bir dine çaktırmadan yapılmış bir hakaret de sayılabilir. ÖSYM’nin bu tür sorularla gençlerin kafasını karıştırmak şöyle dursun, bilinç altına önyargıları yerleştirecek sorulara yer vermemesini temenni ediyoruz.
20.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|