Genç adam sen saracaksın kanayan her yarayı,
Boğacaksın seni iğfal edecek yaygarayı!
Âfâka, güneşler gibi nurlar saçacaksın,
Tarihe fecirler dolu bir devir açacaksın.’’
İslâm’daki sarsılmaza İlâhî idealle
Mes’ut olacaktır beşer erdikçe kemale.’’
Ali Ulvi Kurucu
“Merhum Ali Ulvi Kurucu, yakalanan gençler arasında gördüğü gözlüklü, kravatlı, tığ gibi ince uzun boylu, Yavuz Selim’in atı gibi gem vurulmaz, aşık olunan simanın sahibi ‘O genci’ yani Bekir Berk’i görünce Asil Genç ismini verdiği şiiri yazar. Yukarıda ki dizeler o şiirin çok küçük bir kısmıydı.”
Gerçek bir “Dâvâ” adamı!...
Avukat Bekir Berk
Fatih Camii avlusunu dolduran görülmemiş kalabalık o gün önemli bir ebed yolcusunu daha uğurlamak üzere gelmişti. Takvim yaprakları 16 Haziranı gösterirken imamın “Hakkınızı helâl ediyor musunuz” sözleri cemaatin “ Helâl Olsun” nidalarıyla gözyaşlarına karışıyordu. Nurların büyük avukatını yolcu etmeye helâlleşmeye gelmişti o güzel cemaat. 14 Haziran günü vefat yıl dönümünde bir kez daha kahramanlığı, fedakârlığı, hukuka vukufiyeti ile takdir edip imrendiğim Bekir Berk Ağabeyi rahmetle minnetle hatırladım. Bir meslektaşı olmanın onurunu yaşarken, kendinden sonraki hukukçu dâvâ arkadaşı meslektaşlarına ne kadar güzel bir miras bıraktığını, örnek olduğunu düşündüm bir yandan. Nerede o, nerede biz. O günün imkânları ile hem de kış günü Samsun, İstanbul, Trabzon, İzmir, Malatya ‘da ki duruşmalara hem de iki gün içinde yetişmek. Buz gibi soğuk karlı bir havada bir kamyonun kasasında ve açıkta saatlerce yolculuktan sonra Ankara daki duruşmasına yetişmek... Hayal gibi ama gerçek. Tam bir “dâvâ” adamının yapabileceği şeyler.
O her ne kadar bir hukuk adamı bir avukat ise de katı bir vicdan, asık bir surat, dolu bir cüzdan taşımıyordu elbette. Onu tanıyanların ifadesinden marşları, ilâhileri ne kadar iştiyakla, bütün gücüyle söyleyip coştuğunu anlatıyorlar. İşte onlardan biri olan Hasan Coşkun Ağabey anlatıyor: ‘’ Bir defasında İnebolu’ya mahkemeye gitmek üzere yola çıkmıştık. Hava günlük güneşlikti. Manzara çok güzeldi. Yeşil dağlar ve kayalar arasından geçip gidiyorduk. Her zaman ki başladı marş söylemeye:
Bak dağlara, haşmeti gör,
Bak bağlara, rahmeti gör,
Bak çaylara, sür'ati gör,
Bak canlara, cenneti gör,
Her yerde hazırdır Allah ,
Her şeye kadirdir Allah
Ne misli var ne nâziri
Amenna Elhamdülillah.
O gittiği her yere şevk, aşk, gayret, heyecan götürüyordu.’’
Bekir ağabey aynı zamanda şair ruhlu şiir lisanlı bir şahsiyet. Bunu Nazım Gökçek’e yazdığı mektubu okuyunca iyice anlıyorum. Diyor ki mektubunda Bekir ağabey :
“ Aziz kardeşim Nazım,
Mektubunuz, martı kanatlarından gelen enginlik duygusu ,
Mektubunuz cennetten esen bir rüzgâr sanki
Mektubunuzda:
“Artar cihanla şavkmız ,
Fahr-i Resul Sultanımız.
Şer’i bize ihsan-ı hak,
Uğrunda aksın kanımız. Ahdi gürler gibidir. Mektubunuzda Necmi’ler Apay’larla beraber hep marş okuyoruz:
“ Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabibi!
Senin uğrunda ölen ordu budur Yarabbi!.
Ve yollarda beraberiz:
“ Yürekler kabarık, gözlerde damla
Sen böyle yürürken tuğla sancakla
İslam zaferleri geliyor akla.”
Şu anda Ağrı’nın gölgesinde Iğdır Ovasında gidiyoruz. Biraz ilerde Mehmetçikler durmakta. Kars kalesinde marş okumaktayız... Elbistan yolları, Malatya, Elazığ, Tunceli, Erzincan...
Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş var.
Dese de şarkılar orada Re’fet Kavukçu ve arkadaşlarından başka kim var?...’’
Bu bir mektup ama satırları alt alta koyup okuyun nefis bir şiire dönüşüyor aynı anda. O koskocaman, cesur yüreğin içinde saklı ince duyuş, edebî duygu zenginliği. Bekir ağabeye rahmet duâsıyla...
Avni Anıl ‘ı kaybettik!...
Yunus Emre Kültür Merkezinde, Bakırköy Musıki Cemiyeti ile yıllar önce verdiğimiz konserde solo şarkımdı:
‘’Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılarda
Bütün ışıklar sönmüş terkedilmiş hatıran
Bir senin aydınlığın karanlık sokaklarda.
En sevdiğim şarkılardan biridir Avni Anıl’ın bu muhayyerkürdî şarkısı. Hala katıldığım konserlerde ya da programlarda hissederek söylerim, dinlerken de aynı lezzeti alırım. Ancak artık bu his biraz buruk olacak Çünkü geçtiğimiz cumartesi günü vefat etti Avni Anıl. O da gerçek âleme yol alanlar kervanına katıldı. Eminim aşağıda bazı şarkılarını okuduğunuzda sizinde en beğenerek dinlediğiniz sevdiğiniz şarkıların bestecisinin O olduğunu göreceksiniz. İşte şarkılarından bir kaçı: “ Dilşâd olacak diye kaç yıl avuttu felek; Rüya gibi uçan yıllar biraz durun durun biraz; Biraz kül biraz duman, o benim işte; Mihrâbım diyerek sana yüz vurdum; Kaderimde hep güzeli aradım; Öyle dudak büküp hor gözle bakma ; Gün be gün yaşanan o hatırayı unutup bir yana atmak olmaz ki ;Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun gelmiyorsun v e daha niceleri.
23 nisan 1923yılında doğan bestekar, vefat ettiğinde 80 yaşında idi. Anıl’ın çalışma masasında, beş gün önce, kendi el yazısıyla kaleme aldığı, ’Kadir Mevlam sen verirsin bu canı’ ve ’Mihrabım diyerek’ adlı eserlerinin albümünde kullanması için bir sanatçıya verdiği muvafakatname bulunmuş. Allah rahmet etsin.
17.06.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|