Ezân-ı Muhammedînin aslına çevrilmesi, aslında demokratik irâde ve azmin bir ifâdesi. Ve başta dinî bir vecîbe olan başörtüsü olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerde tıkanan bugünkü Türkiye’nin yol göstericisi. Ezânın yasaklanıp serbest bırakılması süreci, günümüzde yasadışı başörtüsü yasağını dayatan zihniyeti âdeta deşifre etmekte; ve buna karşı gösterilecek demokratik direnç ve özgürlük mücadelesine ışık tutmakta…
Zira Tek Parti devrinde ezânın yasaklanması da yasasız olarak denendi. Tıpkı başörtüsü yasağında olduğu gibi hiçbir yasal hükme dayanmadan, Diyanet İşleri Başkanlığı 4 Şubat 1933 tarihinde müftülüklere “ezânı Türkçe okumaları, buna uymayanların kesin bir şekilde cezalandırılacağı” tâlimatını verdi. Uzun süre yasadışı yasak kanunsuz keyfî cezalarıyla dayatıldı.
Ardından 1941’teki “Şapka iktisaı” ve “Türk harflerinin kabul ve tatbiki”ne “memnuiyet (yasaklar) ve mecburiyetlere muhalif hareket edenler”e “veya Arapça ezân ve kamet okuyanlar” cümlesi ilâve edilerek, “Türkçe ezân”ı okumayanlar da yasak kapsamına alınarak “para ve hapis cezası”na yasal kılıf uyduruldu. Demokrat Parti, meseleyi salt demokrasi ve dinî hürriyetler noktasında ele aldı; 1941 yılında konulan “Arapça ezân ve kamet okuyanlar” ibâresini “ceza yasası”ndan çıkardı. Başka bir yasal düzenleme yapılmadı…
CHP “ALEYHTAR OLMAMAK” DURUMUNDA
KALMIŞTI…
Bundandır ki Başvekil Adnan Menderes, Meclis’te “bazı vatandaşların Arapça ezân okuması muhtemel olduğu için” Meclis’in “yasak ve ceza”yı kaldırdığı kararının “gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanunî mâniin (engelin) kaldırılmış olduğu telâkkisinin hâsıl olması”nın gereğini dile getirdi.
Yine bundandır ki yasa tasarısının Meclis’te görüşülmesine geçilirken, CHP sıralarında ciddî bir karışıklık ve telâş yaşanmış; CHP grubu adına konuşan Cemal Reşit Eyüboğlu, CHP’nin Türkçe okunmasını her zaman tercih ettiğini ancak, “Millî şuurun bu konuyu kendiliğinden halledeceğine güvenerek, Arapça ezân meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız” demek durumunda kalmıştı. (Süleyman Yeşilyurt, Bayar Gerçeği, 182)
Bediüzzaman’ın “Demokrat Parti’nin iktidarı ele alır almaz ezân-ı Muhammedî’nin serbestîsini temin etmesi, bu sebeple halkın muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvvet elde etmesi Halkçıları müthiş endişeye düşürdü” takdiri bunun içindir.
Çünkü Bediüzzaman’ın tesbitiyle “Demokratlar ezânın serbestiyetiyle on derece -yirmi derece- mânevî kuvvet kazandılar. Ezân-ı Muhammedînin ilânının Anadolu’daki Müslümanları ve Nurun bütün talebelerini Menderes’e ve Demokratlara bir mânevî kuvvet ve duacı yaptılar.”
“Nur talebeleri ve mektepli mâsum çocuklar nâmın” “tebrik” yerine lâhikaya “haşiye” yazar ve Menderes’in “Konya nutku”nu lahika mektuplarının arasına derceder. (Emirdağ Lâhikası, Emirdağ Lâhikası, 387, 418-419)
“Bu konu Yassıada Mahkemesi’ne kadar getirilmiş ve polemiğin işportasına kendilerine göre yeri geldikçe gerek iddia makamı, gerekse mahkeme başkanı tarafından konulmuştur” diyen Menderes’in Yassıada Avukatı Talat Asal’ın, “Ezân konusunda CHP’nin ağzını açmaya hakkı yoktur” sözü bu bakımdan oldukça anlamlıdır. (Güneş Batmadı, 79)
BASİRET VE FERÂSET GEREKLİ
Bugün hiçbir netice alınmayan inanç ve mânevî meselelerdeki çıkmaza baktıkça, Menderes ve Demokrat Parti’nin, hak ve hürriyetleri önceleyen demokratik irâde tavrının önemi anlaşılmakta. Yıllardır süregelen yasadışı başörtüsü yasağı için köklü tedbir almayı, Kur’ân kurslarındaki yaş yasağı, katsayı haksızlığı, YÖK yasası ve benzeri inanç ve eğitim hakkını kısıtlayan kayıtları hep erteleyen ve öteleyen siyasî iktidarın zaafı ortaya çıkmakta…
Başvekil Menderes, 18 senelik yasağı “müstacelen (âcilen) müzâkere edilmesini” istemişti. Milletin talebine dayanan su kararlı ve samîmî tavır, ezân üzerindeki yasağı kaldırmış; çeyrek asırdır bu yasakları dayatan o günkü Halk Partisini ve bizzat ezânı değiştiren yasakçıları, “Arapça ezân meselesine aleyhtar olmayacağı” itidaline getirmişti. Bugün Demokrat Parti’nin dine hizmet perspektifindeki bu basiret ve ferâsete ihtiyaç var…
Demokrat Parti, “Yeter söz milletindir!” sözünü verdi ve sözünü tuttu. Ne var ki meydanlarda “Demokrat Parti devamı” iddiasında bulunup, Menderes’le yanyana resimler bastırıp afişleyen, “muhâfazakâr demokrat” olduğunu öne süren siyasî iktidar, “yeter karar milletindir” diyor. Lâkin milletin lehinde hiçbir karar almıyor, alamıyor…
Müslümanların “dinî özgürlükler sorunu”nun olmasından yakınıyor; ne var ki altı yıllık iktidar döneminde dinî özgürlüklerin genişletilmesi için bir şey yapmadı, yapamıyor. Başbakan meydanlarda kimsenin vatandaşların kılık ve kıyafetine karışamayacağını söylemekle kalıyor. Hükûmet, ele aldığı konuları yüzüne gözüne bulaştırıyor, daha da zorlaştırıp için içinden çıkılmaz hale getiriyor…
Son başörtüsü yasağına karşı yapılan yanlış ve kırılmalarda olduğu gibi…
17.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|