nayasa Mahkemesinin son kararına kararlılıkla karşı koyması gereken siyasî iktidarda kırılmalar birbirini tâkip ediyor. Bu “kırılmalar,” ekonomi dahil Türkiye’nin gerçek gündemini öteliyor. Ve en garibi Türkiye’nin en fazla ihtiyaç duyduğu bir süreçte demokrasi ve özgürlük alanındaki düzenlemeleri erteliyor.
Sürece bakıldığında kargaşa ve kararsızlık açıkça görülüyor. Önce AKP Genel Başkanvekili, kararın “siyasî değil hukukî olduğu”nu söyledi. Cumhurbaşkanı, “hukukî süreç”ten bahsetti. Başbakan Yardımcısı, “gerekçeli kararın açıklanmasının beklenmesi”yle, Dışişleri Bakanı, “Mahkemenin kararları kesindir, saygı duymak lâzım” diye geçiştirdiler…
Ardından AKP’nin Merkez Karar Kurulu toplandı ve asıl “Meclis’in muhatap olduğu” belirtilerek Meclis Başkanının Anayasa Mahkemesine “yasama yetkisi”nin gasb edildiğini bildirmesi istendi. Başbakan’ın gece yarısı Meclis Başkanıyla görüşmesinin ardından “karar”dan iki gün sonra Meclis Başkanı Toptan düzenlediği basın toplantısında, bu hususu dile getirdi. Ancak Anayasa Mahkemesinin “yetkisini aştığı”nı açıklayan Toptan’ın “senato” önerisinin yanısıra “iptal” kararı için söyledikleri, diğer tespitleriyle uyuşmadı.
Tıpkı Başbakanın anayasanın 6. ve 7. maddelerine göre millet adına “egemenliğin kullanılması”nı ve Meclisin “yasama yetkisi”ni nazara verip 148. maddesindeki Mahkemenin “görev ve yetkileri”ne çekerken, 153. maddesindeki "kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği”ni yine gözden kaçırması gibi.
Anayasa Mahkemesinin bir kanunu “iptal” ederken “gerekçesi”ne yazdığı “yorum”un “yasa” yerine konulamayacağına dikkat çekmemesi gibi…
“FARKLI YOL”UN ANLAMI…
Vaziyet, AKP’nin baştan beri saplandığı yasadışı yasağı “yasal” görme yanlışının tekrarladığını bir defa daha ortaya koymakta. Diğer yandan “Mahkeme kararının bu kadar çok tartışılmasını beklemiyorum” diyen Toptan’ın, “Farklı bir yol bulunabilirdi, örneğin yorumlu ret kararı verilebilirdi” görüşü, vahâmetin bir başka boyutunu su yüzüne çıkarmakta. (Şükrü Küçükşahin, Hürriyet, 9.Haziran.2008)
Zira bu “farklı yol”, Mahkeme’nin Anayasal değişiklikleri kabul edip, tıpkı Yüksek Öğretim Kanunu ek-17’de olduğu gibi “gerekçesi”ne yazacağı “başörtüsünün laikliğe aykırı olduğu” yorumuyla “yasaklanması” anlamına gelmekte. Dahası yasağın “yasakçılar” nezdinde “yasallaştırılması”na bahaneler vermekte…
Ne var ki Toptan’ın beklentileri, AKP’nin başını çekip MHP ve DTP’nin desteğiyle çıkardığı anayasal değişikliklerin yanlışlığını vurgulamak yerine, gereksiz yasaların “iptal” edilmemesi bedeline en temel bir insan ve inanç hakkı olan başörtüsünü baştan mahkûm eden yasağı âdeta “onaylatma” saplantısıyla bitmiyor.
Bu söylem, partisinin “kapatma dâvâsı”yla ilgili umutları da sağlam bir demokrasi ve hukuk açısından ciddî mahzurlar taşıyor. Daha baştan “partinin kapatılması”nı kabullenildiği “teslimiyetçiliği”ni yayıyor…
Daha önce de açıkladığı gibi “kapatma dâvâsı”nda “Mahkemenin herkese ‘oh’ çektireceğine dair ümidi” de aynı kapıya çıkıyor.
Toptan’ın bir nevi teklif ettiği bu “orta yol” çokça tartışıldı. İlk akla gelen, İddianâmede aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu 71 AKP’li milletvekili, belediye başkanı ve parti yöneticisinin siyaset yapmasının yasaklanmasına ve Hazine yardımının kesilmesi cezâsına mukabil partinin kapatılmaması…
Bu durum siyaset kulislerinde ister istemez Erdoğan’ın yasaklanmasıyla AKP’de ya da yerine ikame edilecek “post AKP”de siyaset hazırlığı şeklinde yorumlanıyor.
Lâkin önceki gün Meclis grubunda Erdoğan’ın da düşük profilli konuşma ile âdeta buna “râzı” olduğu sinyalini vermesi, tuhaf bir tablo olarak satır aralarında okunuyor. Başbakan’ın krizi, “iptal” için başvuran CHP’ye yükleyerek “yasama ile yargı erklerini karşı karşıya getirdiğini” söylemesi, bunun ilk işâreti.
Keza “yapıcı değil yıkıcı siyaset tarzı yürütmenin, ne Türkiye’ye ne siyaset kurumuna ne de bunu yapan siyasetçilere bugüne kadar hiç bir şey kazandırmadığını bildirmesi” de milletvekillerini gerginlikten sakındırma ötesinde başka anlamlar taşıyor.
Belli ki AKP “kapatma”ya kitlenmiş; hesaplar kapatma sonrası için. “Millet, bugünlerin de çetelesini gün gün tutuyor’’ cümlesiyle “kapatma”ya karşı “yeni AKP” mesajını vermesi, teslimiyetçi tavrın bir diğer politik ifâdesi…
Bundandır ki siyasî iktidar, söz konusu dayatmaları “fırsat” bilerek demokrasi ve özgürlükleri geliştirmekten ziyâde, siyasî geleceğini kurtarmayı yeğliyor…
Doğrusu sadece iktidar değil, topyekûn siyaset ve Türk demokrasisi Başbakanın ifâdesiyle ciddî bir “sınav”dan geçiyor. Ne yazık ki demokratik sınavı kazanmanın yolunun yine demokratik direnç ve iradeden geçtiği unutuluyor.
Ülke için de, siyaset için de…
12.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|