Dokuz aydır başörtüsü meselesinde yaşanan sıkıntılı sürecin farklı aşamalarında bu köşede çıkan yorumlardan aktaracağımız bölümleri bugün
noktalıyoruz:
***
Başörtüsü meselesini anayasa ve kanun değiştirerek ve de sadece üniversitelerle sınırlı olarak “çözme” girişiminin yol açtığı kargaşayı hep birlikte üzüntü içinde takip ediyoruz. Yasalarda dayanağı olmayan sorunu yasal düzenlemeyle çözme girişiminin yol açtığı en büyük sakıncalardan biri, meseleyi bu “mayınlı alan”a taşıyarak, bundan sonraki süreci ve çözüm arayışlarını da ciddî şekilde zora sokması. Başörtüsünü, kılık kıyafeti anayasa ve kanunla tanzim etmek yerine, yasağı akılcı stratejilerle uygulamada sona erdirme yolu tercih edilmiş olsaydı, bu sıkıntıların hiçbiri gündeme gelmezdi. (5.3.2008)
***
Başörtüsü tartışmalarında, birbirini izleyen sivil bildirilerden birinde ifade edilen ve sanırız, genelde tasvip gören şöyle bir tesbit vardı:
“Hak ve özgürlüklere bir bütün olarak sahip çıkılmalı. Eğer iktidar AB sürecinde bu yaklaşımı ortaya koymuş ve üç yıldır reformları ihmal etmeyip aynı hızla sürdürmüş olsaydı, başörtüsü yasağı dahil olmak üzere birçok sorun daha kolay ve sancısız bir şekilde çözüme bağlanırdı.”
Ne yazık ki, AKP bunu yapamadı. 17 Aralık 2004’te, AB’den müzakerelere başlama günü olarak 3 Ekim 2005 tarihini “kopardıktan” sonra reformlara daha fazla asılması gerekirken, tam tersine inanılmaz bir rehavetin içine girdi.
AKP’nin ikinci iktidar döneminde de ümit veren bir başlangıç yapamadığını, eski hataları tekrarlamayı sürdürdüğünü, geride kalan sekiz aya yakın sürenin reformlar açısından yine boşa geçtiğini, zaman ilerledikçe ve hadiselerin gelişme seyri temâşâ edildikçe, bundan sonrası için de ümit beslemenin pek isabetli olmayacağını ifade etmek, üzücü dahi olsa, yanlış olmasa gerek.
AKP, girdiği ilk seçimde üçte ikilik Meclis çoğunluğunu alarak müthiş bir fırsat yakalamıştı, değerlendiremedi. Buna rağmen halk 22 Temmuz’da bir fırsat daha verdi. Ama galiba o da kaçıyor. Peki, iddia ettikleri gibi yeni bir seçimde yüzde 60-70 oy alsa durum değişir mi? (22.3.2008)
***
Anayasanın iki maddesi değiştirilerek atılan adım, söz konusu değişiklik Meclisten geçerek Köşk onayından çıktıktan sonra yürürlüğe girdi. Ancak üniversitelerdeki yasak kalkmadı. AKP ve MHP’nin anayasa paketiyle birlikte gündeme getirdikleri YÖK ek 17. madde ise hâlâ beklemede. Son gelişmelerin ışığında görünen o ki, artık askıdan inmesi mümkün değil. (4.4.2008)
***
AKP ve MHP, iki maddelik anayasa değişikliğine ilâveten, YÖK Kanununun ek 17. maddesinde, “çenealtı formülü”nü içeren ayrıntılı bir düzenleme daha yapmayı da öngörmüşlerdi.
Ama bilâhare bu konuda AKP’nin içine bir kurt düştü ve işi yavaştan almaya başladı. MHP bir süre ısrarını sürdürdü. Ancak AKP’ye açılan kapatma dâvâsı herşeyi alt üst etti. Zaten tereddütlü olan AKP’nin, bu aşamadan sonra ek 17’yi gündeme getirme ihtimali tamamen rafa kalkarken, son âna kadar ısrarını devam ettiren MHP de sessizce çark etmek zorunda bırakıldı.
Çünkü durum ciddî. AKP’nin başına gelen, MHP için de pekâlâ mümkün ve muhtemel. O da okkanın altına girebilir. Zira işin şakası yok.
Dolayısıyla, başörtüsü meselesinde tam bir kilitlenme hali söz konusu. Öyle ki, AKP bu konuda ne ileri, ne de geri adım atabilecek halde.
Geri adım atmanın bile, kendi irade ve inisiyatifiyle yapıldığı takdirde bir anlamı olabilir.
Ama bu hadisede o dahi yok... (5.4.2008)
***
Bütün bunlardan sonra son sözümüz:
Keşke haklı çıkmasaydık ve keşke Türkiye böyle derin bir sıkıntının içine sürüklenmeseydi...
12.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|