Başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakma iddiasıyla başlatılan sürecin, iş buraya gelmeden önceki aşamalarında yazdıklarımızı hatırlatmaya
devam edelim:
***
Başörtüsü gibi, orasından burasından çekiştirilerek iyice siyasallaştırılan, dahası Erdoğan’ın Madrid’den yaptığı “velev ki siyasî simge olsun” çıkışıyla tümden siyasî tartışmaların içine çekilen bir konuda çözüm için adım atarken çok daha dikkatli olunmalıydı. Gerek AKP’nin konuyu gündeme getiriş tarzında, gerek MHP’nin yaklaşımında, gerekse iki partinin uzlaşma yönteminde ve uzlaştıkları formülün içeriğinde bu dikkat ve itinanın gösterildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. (...) Gerek geçmişte, gerekse şu günlerde yaşanan tecrübeler, özgürlük mücadelesinin siyasetten de bağımsız tümüyle sivil zeminlerde yürütülmesi gerektiği dersini bir kez daha veriyor. Siyaset, tıkıyor. (6.2.2008)
***
Kanun önünde eşitlikle ilgili 10. madde değişikliğinin, çözüme hiçbir katkısı olmayacağı yönündeki kanaatimizi daha önce ifade etmiştik. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesinin yasağa dayanak olarak gösterilen gerekçesinde bizzat başörtüsü bir “eşitsizlik sebebi” olarak niteleniyor! Bu durumda, MHP icadı bu formülün, mesele mahkemeye intikal ettirildiği takdirde nasıl bir muamele göreceği şimdiden belli oluyor. (...) Umarız, sorunu anayasa ve yasa değişikliğiyle çözme tercihinde ısrar edilmesi, fırsat kollayan yasakçıların eline yeni kozlar vermez ve “uygulamada çözüm” sürecini sabote edip, mağduriyetlerin artarak devamına yol açmaz. (12.2.2008)
***
Daha evvel denenip de netice alınamayan girişim, anayasa üzerinden tekrar gündeme getiriliyor. Ama bu çabanın da sonuç vermesi zor görünüyor. Neden? Çünkü bağlayıcı hukukî metinleri hazırlayıp yürürlüğe koyma yetkisi kâğıt üzerinde Meclise ait. Ama temel hukuk belgesi niteliğindeki anayasa, zaman içinde bazı değişikliklere uğramış olsa da, bir darbe ürünü olarak, “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleriyle” birlikte yürürlükte kalmaya devam ettiği ve anayasayı yorumlama tekeli belli kesimlerin uhdesinde kaldığı sürece, çözüme ulaşmak kolay ve mümkün görünmüyor. Nitekim anayasanın “değiştirilebilir” maddelerinde yapılan bir düzenlemenin “dokunulmaz maddelere aykırılık” iddiasıyla Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinden kaygı duyuluyor. (...) Yasama ve yürütme organları, “yargı denetimi” adı altında böyle bir kuşatmaya muhatap. Onun için, ilke olarak hukuk adına bir güvence olması gereken yargı denetimini işleyişte “resmî ideoloji cenderesi”ne dönüştüren sistem yine hukuk zemininde, demokrasi kriterleri çerçevesinde ıslah edilmedikçe, anayasa ve yasa değiştirerek sonuç almak imkânsız. (13.2.2008)
***
Hükümet sözcüleri “Kimse kendisini Anayasa Mahkemesinin yerine koyarak ahkâm kesmesin” diye esip gürleseler de, Anayasa Mahkemesiyle Danıştay’ın “Başörtüsü Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırıdır” diyen içtihadları ortadayken farklı beklentilere girmenin bir mantığı var mı? Uzun lâfın kısası, yeniden belirsizliklerle dolu sıkıntılı bir sürece giriyoruz. Bu sürecin varacağı yer “Yine başa döndük” durumu mu olur, yoksa yeni ve farklı sürprizlerle de karşılaşır mıyız? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz. (19.2.2008)
***
Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma fikriyle yapılan anayasa değişikliği yürürlüğe girdikten sonra değişen birşey var mı? Başörtülü öğrenciler yine alınmıyor. Yasakçılar “dediğim dedikçi” tavırlarını sürdürüyor. (...) Ezilen, yine mağdurlar. Önce umutlandırılan, sonra yine hayal kırıklığı içinde ortada bırakılıp maalesef sahip çıkılmayan genç kızlar. (29.2-1.3.2008)
11.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|