Yasadışı başörtüsü yasağını yasayla çözme yanlışı “devlet krizi”ne dönüştü. Başta iktidar partisi ve Başbakan olmak üzere herkes “yasağı” bıraktı, yanlışlar zinciriyle ortaya çıkan krizle baş etmek peşinde…
Başbakan Erdoğan, “altı yıla yakın zamandır iktidarımızın icraatı ortadadır” diyor. Gelinen noktada ‘’bütün vatandaşlarımızın hukukunu koruyacağız. Bütün vatandaşlarımızın emânetini, emânetimiz bileceğiz” vaadinde bulunuyor.
Evet, iktidarın altı yıllık icraatı ortada; ve bu altı yılın sonunda geriye dönüp bakıldığında özellikle inanç ve mânevî değerlere dair meselelerde siyasî iktidarın milletin verdiği emânetin hakkını hakkıyla vermediği görülüyor.
Aslında siyasî iktidar daha başta bu hususta hiçbir taahhüde bulunmadı. Parti sözcülerinin “Türkiye’de başörtüsü kadınların meselesi değildir” politikasını Başbakan da zaman zaman deklâre etti. Peşinen “bedel ödemeye hazır değiliz” dedi. Meslek okullarıyla birlikte imam hatip lisesi mezunlarının katsayı haksızlığını, YÖK yasasının düzeltilmesini, 28 Şubat “postmodren darbe”den kalma Kur’ân öğreniminin yaşla yasaklanmasını, YAŞ’ta subay ve astsubayların ihraçlarını hep ötelenip ertelendi…
Başörtüsü konusunda ise, son seçimler esnasında gündeme geldiği üzere, “Başbakan, ‘başörtüsü meselesini hiçbir zaman çözeceğim’ diye söz vermedi.” İspanya’dan patlatılan “velev ki siyasî simge de olsa” çıkışının “bir cümlelik anayasa değişikliği” çağrısına MHP’nin atlamasının çıkmaza girmesi üzerine, Erdoğan da bunu itiraf etti. Âdeta “suçu üzerinden atan” bir üslûpla, “Beş yıldır böyle bir şeyi gündeme getirmeyen bir başbakan, dışarıda bir soru üzerine bunu söylemek durumunda kaldı” anlamında konuştu.
Gerçekten altı yıldır siyasî iktidar, başörtüsü yasağını gündeme getirmedi, çözmeye ciddiyetle yönelmedi. Kanun dışı dayatmayı Anayasa değişikliğiyle aşmayı deneyince de yüzüne gözüne bulaştırdı. Ankara şimdi bununla meşgul…
İktidar partisinin yetkili kurullarının toplanmasının ardından parti sözcüleri, muhatabın AKP değil, bütün partiler ve Meclis olduğu ifâde ettiler. Peşinden Başbakan gece yarısı Meclis Başkanı’yla görüştü. Hem Meclis Başkanı’ndan hem de Başbakan’dan Anayasa Mahkemesi’nin “kuvvetler ayrılığı” ilkesine aykırı olarak yetkisini aştığı ve Meclis’in yasama yetkisine müdahâle ettiği açıklamaları yapıldı.
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin baştan beri yetkisini aştığı, sözkonusu anayasal değişiklikleri iptal etmezse bile “gerekçe”sindeki yorumlarla yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği, Anayasa’nın 153. maddesinde açıkça yazılı…
Başbakan ve siyasî iktidar, öncelikle bunu kararlılıkla savunmalıydı. Mahkemenin iptal edemediği Yüksek Öğretim Kanunu ek-17. maddesinin “gerekçesi”ne yazılan “başörtü çağdaş kıyafet değildir” isnadının hiçbir zaman “kanun” yerine konulamayacağını kamuoyuna kabul ettirmeliydi.
Türkiye’de kadınların kılık ve kıyafetleri hakkında hiçbir kanunî kayıt bulunmadığını, Mahkeme’nin “yorumu”nun gerekçe yerine geçemeyeceğini, buna göre başörtüsünü yasaklamanın tamamen Anayasa ve yasalara aykırı, keyfî ve indî olduğunu ifâde etmeliydi. Demokratik direnç ve irâdeyle olmayan bir yasağın uygulanmasının önüne geçmeliydi…
Ancak bunu yapmadı; hatta Meclis Başkanı’nın “temennisi” gibi bazıları sırf kapatma davasını etkilememesi hesabıyla Mahkemenin “yorumlu red” kararı vermesi beklentisine girdi. Mahkeme esastan “iptal” kararı vermeyecek, lâkin yine “gerekçe”sindeki “yorum”la başörtüsü yasağını devam ettirecekti…
Şimdi Başbakan Anayasa’ya göre Mahkeme’nin “görev ve yetkisi”ni nazara veriyor. Gerçi yine de Anayasa’nın 153. maddesindeki Anayasa mahkemesinin kararları kanun yerine geçemeyeceği hükmünü hatırlatmıyor. Salt bu maddedeki iptal kararları gerekçesinin yazılmadan açıklanamayacağıyla kalıyor.
Milletvekillerine sık sık “Anayasa kitapçığı”nı okumayı tavsiye edip, özellikle “egemenlik”, “yasama yetkisi” ve “Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri”ne dair maddelerden bölümler aktarıyor. “Kuvvetler ayrılığı”na dikkat çekiyor. Bu kararın Anayasa Mahkemesi adına bir “talihsizlik olduğunu belirtiyor. “1982 Anayasası, şu an yürürlüktedir ve herkes için bağlayıcıdır” diye konuşuyor.
Ne var ki Mahkeme’nin “gerekçe”siyle yasadışı yasağı “yasal” görüp, bunun için yasa çıkardıktan sonra söylenen bu sözlerin bir anlamı kalmıyor. Zira yapılan yanlışla başörtüsü yasağının daha da katmerleşip dayatılmasına bahaneler verilmiş oluyor...
Yanlışlardan türeyen krizi yanlışlarla çözme yanlışlığına devam ediliyor…
11.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|