Göz değmesinden korunmak mümkün mü? “Nazarsavar” var mı? Her halde nefsin kara enerjisi olan göz değmesinden, bir kısım insanların elini masaya vurup, kulağını çekerek, “şeytan kulağına kurşun” şeklinde ifade ettikleri hurafelerle korunamayız. Nazar gerçek olduğuna göre, ondan korunmanın da meşrû yolları olmalıdır.
Göz değmesinin vücudumuzdaki elektro/ manyetik enerjinin ve olumsuz duyguların dışımızdaki bir şeye gönderilmesi olduğunu ifade etmiştik. Bunun gibi yine ondan korunma da mânevî bir boyutla olacaktır. Elektriğin çarpmaması için, elektrik iletmeyen maddeler kullandığımız gibi, pis ruhların, cinnî şeytanların ve hasetçilerin kötü enerjisinden korunmak için şüphesiz mânevî birikime, Kur’ân okumaya, zikre ve duâya sarılmalıyız.
Zira onlar bir şifa kaynağıdır. Elektronik cihazların ses, ışık gibi enerji türleriyle açılıp / kapatılması mümkün olduğu gibi, cinnî şeytanların ve nazarların da duâ ve zikir ile uzaklaştırılmaları mümkündür. Duâ ve zikir halis bir zırh, sağlam bir enerji kalkanıdır. Dolayısıyla onlarla negatif enerjiyi savmak mümkündür. Kendisini ulvî hasletlerle bezeyenlere, olumlu duygular besleyenlere kolay kolay nazar değmez.
Okuma, üfleme de nazarı yok edebilecek, lazer veya ultraviyole ışınları gibidir; nazarın yönünü saptırır veya etkisiz bırakır. Bu akıldan uzak bir olay değildir. Felak, Nâs, Fatiha Sûreleri ile Âyete’l-Kürsî’yi okumamızın tavsiye edilmesi bu hakikate işaret eder.
Diğer yandan Hz. Peygamber (asm), “Nazar değdiğini anlarsanız, vücudunuzu yıkayınız”1 buyurmuş ve bizzat uygulamıştır. Su, insandaki kötü enerjiyi temizleyen bir özellik de taşır. Çünkü vücuttaki elektriklenmeyi harekete geçirir, dengeyi sağlar.
Bu hadis-i şeriften nazarın su ile tedavi edilebileceği ve o kötü enerjinin etkisizleştirilebileceği anlaşılmaktadır. Bazı yörelerde nazardan korunmak için, nazar isabet eden çocuk hemen yıkanır, elbiseleri değiştirilir. Bunun dayanağı, yukarıda naklettiğimiz hadistir.
Nazardan korunmak için yüze kömür sürmek, nazar boncuğu takmak gibi tedbirler eski kültürlere, dinlere ve bölgesel inanışlara dayanmaktadır. Onlar da bu davranışlarıyla aslında haset, kıskançlık gibi olumsuz enerjileri kendilerinden savmak istemişlerdi, ama ifrat ve tefritten kurtulamamışlardı.
Başkalarını kendi nazarlarımızdan korumak için “Mâşâallah, lâ kuvvete illâ billâh” dememiz gerekir. Zira biz de, kimi zaman boş bulunup veya farkına varmadan olumsuz duygularımızı yollayabiliriz.
Aslında, haset, kin ve düşmanlık gibi negatif enerji yayan duygular haksız bir şekilde bir hedefe gönderildiklerinde, lastik topu gibi hedeflerine çarptıktan sonra geri dönüp sahiplerini de olumsuz bir şekilde etkilerler. Bu “Kazdığı kuyuya düşmek” şeklinde de ifade edilebilir. Unutmayalım:
En büyük düşmanlarımızdan birisi olumsuz duygulardır. Eğer onları ölçülü kullanmazsak içten içe bizi kemirir, bitirirler.
Beklenmedik problemlerin, felâketlerin ve nereden kaynaklandığını bir türlü bilemediğimiz iç sıkıntılarının kaynaklarından birisi de bu olsa gerek. Zaten, kin ve düşmanlık gibi negatif duygular beslemekle veya onları hedefine yöneltmemekle nefsimizi, ruhumuzu elim bir azaba atarız. Düşmanımızdan gelen azabı ve onun korkusundan gelen üzüntüyü nefsimize çektirir, ona zulmederiz. Çünkü hasetten gelen düşmanlık, bütün bütün azaptır.
Zaten haset evvelâ haset edeni ezer, mahveder, yandırır. Haset edilen hakkında zararı ya azdır veya yoktur.2 “Öfkeyle kalkan, zararla oturur; keskin sirke küpüne zarar verir!” gibi atasözleri de bunu bir yönüyle açıklar. Diğer taraftan negatif duygular bizi ezer, enerjimizi tüketir, direnme gücümüzü kırar.
Elektrobiyomanyetik dalgalar veya sâir hassas elektronik cihazlarla insan beynini ve düşünce dalgalarını telepatik olarak okumanın mümkün olduğunu hemen herkes bilmektedir. İşte nazardan da, yüksek bir iman kalkanı ile kurtulabiliriz. Yukarıda zikrettiğimiz duâ, bizim bu yöndeki menfî duygularımızı nötrleştirir, törpüler, yönlerini değiştirir veya etkilerini azaltır. Hiç şüphesiz güçlü duygu, sağlam karakter, kuvvetli inanç da nazarı tesirsiz kılar.
İman enerjisi ne kadar güçlü ise, dışarıdan gelebilecek olumsuz duyguların enerjisi o nispette engellenir. Zira iman, aynı zamanda bütün enerji boyutlarını şuurlu olarak kullanma ve yönlendirebilme gücüdür. Tahkikî iman ise, savunmaya yönelik bir enerji kalkanı oluşturur, elektriği geçirmeyen maddeler gibi, beynimizi ve düşüncelerimizi sararak korur.
Toplumda, yaygın olarak mavi gözlülerin daha tesirli bir nazara sahip oldukları yönünde yanlış bir inanç vardır. Bunun sebebi, onların dikkat çeken göz renkleri dolayısıyla “nazar” etmelerinin fark edilmesi olabilir. Yoksa her mavi gözlü nazar eder diye bir kaide yoktur. Nice zeytunî, elâ gözler de “deveyi kazana, insanı mezara” gönderebilir...
İlgi odağı olmayı şiddetle arzulayan, baş olma sevdasıyla yanıp tutuşan, nefsin ulvî duygularını işletemeyip, düşmanlık, nefret, kin, haset, cimrilik gibi olumsuz duyguları besleyenler hangi göz rengine sahip olurlarsa olsunlar nazar edip göz değdirebilirler.
Bir ayrıntıya daha dikkat çekelim: Şüphesiz olumsuz duygulardan bir-ikisini taşıyanların bu hâli, nazar edeceği anlamına gelmez. Nazar zamana, zemine ve duyguların o andaki şiddetine göre ortaya çıkabilir.
Dipnotlar:
1- Müslîm, Selâm, 42/II, 1719.
2- Mektubat, s. 257.
20.06.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|