Yüzümde bir tokat izi, hâlâ ilk günkü kadar sızlıyor.
Bir kaç damla kan, dişlerimin arasında. Yutkundukça, yeniden deşiliyor yaram. Kızılcık şerbeti diyorlardı bu tadın adına, henüz öğreniyorum.
Suçlu arıyorum, bütün yaptıklarımı yükleyecek. “Sebebimsin” deyip bütün keşkelerimi heybesine dolduracak birini arıyorum geçmişimde.
Ben ararken, bir de bakıyorum, suç arkasını dönmüş gidiyor. Sahip aramaktan yorgun, bacakları titriyor. Kime yaklaştıysa, sırt dönmüş ona. Bu yüzden yorgun bir hâlde. O da kimden kaldığının, kime gideceğinin şaşkınlığı içinde.
Ona da kızamıyorum.
Acı; nefes nefese geldiğinden, hissedemiyorum henüz.
Gelip kurulmuş hemen, hayat yoluma. Ne “Yol ver, geçeyim.” diyebiliyorum. Ne “Kalk, yoluna git”… Ben de oturmuşum dizinin dibine, nefeslenmesini bekliyorum.
Ruhum şaşkın, “Ne yapsam?” diye, viran bir şehrin başında bekliyor.
Kalmak ve gitmek arasında sıkışığım.
Ne arkamda bırakabiliyorum “Benim” dediklerimi. Ne sahip çıkabiliyorum, ellerimden kaydıkça. Hiçbir şeyi tutmanın mümkün olmadığını, bir kez daha fark ediyorum; ömrümün içinden geçerken, yanıma aldıklarımı kaybederken tek tek.
Sahip olduklarımın, sadece emanet olduğunu anlıyorum. Sonra kızıp duruyorum, aynadaki çehreme… Neden sahip olmayınca bu kadar üzülüyorsun.
Sahip olduğunu sandıkların bile senin değilken.
Katil bir yüz beliriyor gölgelerden.
Birileri eşkalini çizmemi istiyor, gördüğüm suretin. Her çizdiğim şekil, benden biraz daha uzağa düşüyor.
Şizofrene çıkmış adım, üçüncü sayfada.
Oysa ben değildim anılarımı öldüren. “Unutkanlık” denilen hastalık düşünce bütün “unutamam” dediklerimin arasına, hangisini saklasaydım ki; hatırlayamıyorum… Yani yaşadıklarım bile benim olmuyor ve hiçbir şeye sahip çıkamıyorum, âcizim.
Kimse bilmiyor, tek suçlunun bu illet hastalığın olduğunu.
***
Gözlerinin iplerinde sallandırdın her sözümü. Bütün gerçek dediklerim, yalan çıktı ve içimin boşluğuna gelince, intihar etti bir bir.
İnanmadılar, hayatın içinde tek başımıza olduğumuza, sahiplikleriyle gururlananlar. Sustum.
Bilsen...
Kaç kere vazgeçtim, yaşayacaklarımdan. Ve “bir daha mı?” diye, tehdit ettim yarınlarımı.
Dinmedi, burnumu sızlatan yanık kokuları. Gidişime sürtüne sürtüne alev almış bütün bıraktıklarım. Külleri dağılmış caddelerime.
Şimdi ben, hangisini delil diye sunayım soranlara.
Bırak, dokunma...
Adım kalsın manşetlerde, şaşkın bir bakışla....
Söylesene: Bu kaçıncı idam mangası gönderdiğin ey geçmişim?
Serenat olsun sana... Aç pencereni! Ömrümü sallandıracağım.
18.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|