Türkiye gündemi saat başı değişir hale geldi. Gizli yemekler, gizli toplantılar, gizli gündemler… Seneler önce çekilmiş fotoğraflar, görüşmeler birilerine servis yapılıyor. İç hesaplaşma uğruna Türkiye’nin gündemi değiştirilmeye çalışılıyor.
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ASAM Başkanı Washington eski Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, Yargıtay eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, CHP’li Hikmet Çetin, İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras ve Hacettepe Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Tuncalp Özgen akşam yemeğinde bir araya gelip “futbol” konuşuyorlar.
Başka bir zaman Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Salim Dervişoğlu, Orhan Gencebay, Bülent Tanla, Mithat Yümlü, Safder Gaydalı, İ.Ü. Rektörü Mesut Parlak, Süheyl Batum, Salih Kılıç, Tufan Türenç eski milletvekili İsmail Amasyalı’nın organizatörlüğünde yemekte buluşup “ülkenin içinde bulunduğu durum ve çözüm önerileri”ni konuşuyorlar.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ile (önce yalanlanan, sonra 3-4 defa görüştüğü açıklanan) “memleket meselelerini” konuşuyorlar.
Toplantılarda konuşulanların pek çoğu kamuoyuna açıklanmadı, açıklanmaz da. Ancak Kanadoğlu’nun şu sözü ibretlik doğrusu. “Toplantı abartıldı” diyor. “Yeni bir parti kurma toplantısı mı?” sorusuna ise, “Anayasa Mahkemesi’nin kararını kutlama yemeği değildi. Dost yemeğinden ayrı bir anlam vermek çirkindir” (!) cevabını veriyor. “Tavla oynadınız mı?” sorusuna ise, tavla oynayacak kadar samimiyet yoktu” karşılığını veriyor. Samimiyet yokmuş ama futbol konuşulmuş!
Bunlar henüz gazetelere yansıyan özel görüşmeler. Muhtemelen de önümüzdeki günlerde böyle “gizli” toplantılar, yemekler, buluşmalar servise sokulacaktır. Herkes kendince memleketi ya da memleketi birilerinden kurtarmaya çalışıyor!
* * *
Bütün bunlar arasında gölgelenen başka bir konuya daha temas etmek istiyorum. Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma iddiası ile TBMM’de 411 milletvekilinin kabul oyuyla değiştirilen Anayasanın 10 ve 42. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesiyle ilgili tartışmalar AKP’nin kapatma dâvâsına kaymış durumda.
Kapatma dâvâsı ile ilgili olarak AKP’nin esas hakkındaki savunmasını vermesinin ardından AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, “Türban savunması bizim söylemimiz değil. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın söylemleri arasında yer alan bir şeydir. Anayasa’nın 10 ve 42. maddesi açık. Orada türbanla ilgili bir şey yok. 10. madde eşitlik, 42. madde yüksek öğretim hakkıyla ilgili düzenlemelerdir ama bunu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı türban düzenlemesi olarak algılıyor” demesine bir anlam veremedik doğrusu.
Hem değişiklik görüşülürken hem de sonrasında “üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırdık” denilmesiyle bu söz örtüşmüyor. Hani değişiklik üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırıyordu? Hangi söze inanalım?
* * *
Bunları görünce geçtiğimiz günlerde Kanada Başbakanı’nın bir “özrünü” hatırladım. Kanada Başbakanı Stephen Harper, Meclis’te düzenlenen törenle “asimilasyon amacıyla devlet okullarına zorla gönderilen yerli Kanadalılar”dan resmen özür dilemiş. Kanada’da 19. yüzyıldan 1970’lere kadar 150 binden fazla yerli çocuğu, Kanada toplumuna asimile edilmeleri amacıyla uygulanan bir program çerçevesinde devlet tarafından kurulan Hıristiyan okullarına “zorla” gönderiyormuş. Karardan memnun olan yerliler, kendilerinden resmen özür dilenmesinin, yerlilerle Kanada’nın geri kalanı arasında yeni bir ilişkinin başlangıcı olduğunu ve bu tarihî özrü somut tedbirlerin izlemesini umduklarını kaydetmişler.
Türkiye’de de yıllardır mağdur olan başörtülülerden hem yasakçıların hem de “meselenizi çözdük” deyip de çözmeyenlerin özür dilemesi gerekmez mi? Orada zorla okula alınmış, Türkiye’de de yıllardır başörtülüler okullara alınmıyor. Yerli lideri Phil Fontaine’nin söylediği gibi özür dilense insanlar arasında kaynaşmanın başlangıcı olmaz mı?
Sahi ne olacak bu memleketin hali?
21.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|