Yirmi bir Cumhuriyetin içinde bulunduğu 17 milyon km²’lik Rusya Federasyonu eski devlet başkanı, şimdiki başbakan Putin’in başkanlığında 12 Haziran günü “Rusya Federasyonu Egemenlik ilân günü” olarak kutlandı. 1991’de kabul edilmişti. 1991 yılında “Bağımsızlık günü” adıyla kutlanan gün, daha sonra iki defa isim değişikliğine uğradı. 2001 yılında Putin’in son kararı ile “Rusya Günü” olarak kaldı. 4 günü içine alan bu tatil döneminde Rusya Federasyonu, dış dünyaya açılmanın sevinci yaşıyor ve çeşitli kültür faaliyetleriyle diyaloglar zinciri kuruyor. Dünya ülkelerinden gelen heyet ve ekipler içinde Türkiye’yi temsilen “Mehteran Takımı” çağrıldı.
Benim dikkatimi en çok çeken, programın St. Petersburg gibi 5 milyonluk tarihî bir şehirde icra edilmesidir. Çünkü Türkiye’den Rusya’ya kaçıp, uzun yıllar düşmanlık yapan Nazım Hikmet’in kabri buradadır. Rusya’ya da geçmişte kan kusturan ve şimdiki yöneticilerin, halkın sevmediği diktatörlerin karargâhı da burasıdır. Öte yandan Rusya’nın “Avrupa’ya açılan kapı”sı, batı dünyasına en yakın bir şehridir. Böyle bir şehrin dev caddelerinde ve görkemli tarihî müzelerinin önünde, binlerce kişiye karşı, Mehteran takımının gökkubbeyi Allahuekber sesleriyle çınlatması gözlerimi yaşartmıştır. Şehrin en büyük caddesi Nevski’deki faaliyete sekiz ülkeden gelen askerî bando takımı arasında Mehter Takımı büyük ilgi gördü. Beyaz gecelerin yaşanmaya başladığı St. Petersburg’da Fetih Marşı ile yürüyen mehter, Rusya halkından ve orada toplanan Müslümanlardan büyük alkışlar aldı.1
Yıllar önce kime desek inanmazdı? Nereden nereye geldik? Rusya ve Türkiye’yi iyi tahlil ederek fikir beyan etmek lâzım. Yoksa yazıktır, günahtır ve kıyas mantığının iflâsıdır. Elbette dün ile bugün bir değildir. Her şekliyle farklıdır ve daha da farklı olacaktır. Zira Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. O tarihlerde yalnız bir kişi Rusya’nın karmakarışık ve karanlık zemininde, Kosturma şehrinin esaret karargâhında ve Tiflis’in Şeyh Sanan Tepesinde haykırıyordu. Onun adı, vatanperver büyük mücahid, gönüller sultanı, Hz. Bediüzzaman’dı. O şöyle diyordu: “Merak etmeyin, gün gelecek buralar Müslüman olacaktır.” Yine diyordu: “Buralarda medresemi yapacağım.”2 Bunlar bugün tahakkuk etmiştir.
29 Mayıs 1453 tarihinde, bütün gayesi Hz. Peygamberimizin (asm) İstanbul hakkındaki tebşirâtına kavuşmak ve insanlığı zorbalardan kurtarmak olan Hünkâr Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul surlarının önüne geldiğinde, 300 kişilik mehter takımında, 100 zurna, 70 davul durmadan çalıyor; kalp ve ruhları coşku ve heyecana getiriyordu. Okmeydanı’ndaki ikinci mehter de, Haliç surlarına hücum eden kıt'aların harp şevkini arttırıyordu. Gök gürültüsünü andıran korkunç ve insanın içini ürperten sesler çıkarıyor, topların seslerini bile susturuyorlardı. Yine Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’a giren muhteşem zafer alayının ortasında, toplar atılırken, Okmeydanı’na dolmuş binlerce ulema, hep bir ağızdan tekbir getirmeye başlamışlardı. Gözlerini, yıkılmış surlara dikti ve sonra atını ileri sürdü. O gün cenk havası çalınıyordu ve zaferlerden sonra ezanlar okunurdu ve mehter çalınırdı.
Şimdi büyük Rusya topraklarında kansız ve kavgasız, ezanlar okunuyor, mehteran çalıyor…
“Yürekler kabarık, gözler de damla
Mehteri saygıyla dur da selâmla
Bir huşû içinde dinle gülbankı
Sesleniyor tarih, bu ses o yankı…”
(Mehter marşı)
Dipnotlar:
1- Basın. Haziran, 2008;
2- Tarihçe-i Hayat, B. S. Nursî
20.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|