Yüzlerce olumlu ve olumsuz duygularla bezenmiş, sosyal varlıklarız. Hemcinslerimiz ve diğer varlıklarla en çok ve en kolay iletişim kurabilir bir özellikte yaratılmışız. Hikmet/sebepler açısından bakıldığında; bütün varlıkların özelliklerinin ruh ve bedenimizde özetlenmiş olduğunu anlarız.
Nesneler, yoğunluk derecesine göre bir enerji harmanıdır. Dolayısıyla her nesne bir enerji yayar. Biz, kâinatın minyatürü olduğumuza göre, bütün enerji boyutları bedenimizde özetlenmiştir. Şu halde biz de bir enerji yayarız.
Yaydığımız bu enerji olumlu veya olumsuz olabilir. Eğer, ihlâs, samimiyet, sadakat ve benzeri olumlu duygularla yoğrulursak, yaydığımız enerji pozitiftir.
Selâmlaşma da sesli olarak yaydığımız bir enerji boyutudur. Öte yandan hemcinslerimizle iletişim kurmanın anahtarı, düğmesi ve ilk adımıdır. Selâm, aynı zamanda, olumlu duygu alışverişinin kanalıdır. Selâm, bir dostluk, sevgi ve hayırseverlik işaretidir. Selâmlaşan şu mesajı da verir:
Hepimiz insanız, aynı Yaratıcının kullarıyız. Birbirimize sevgi ve saygı duymalıyız. Ben senden eminim. Sen de benden emin olabilir, güven duyabilirsin. Allah’ın rahmet ve bereketi üzerine olsun...
Selâmı alan da, bilmukabele ile, aynı hisleri sinerjik olarak muhatabına iade eder. Böylece karşılıklı sevgi, saygı ve dostluk köprüleri kurulur. Bu köprüden sayısız olumlu duygu alışverişleri yaşanır. Çünkü, selâm aynı zamanda bir enerji aktarımıdır. Çünkü, biz duygu, düşünce ve sözlerimizle de bir enerji yayarız. Selâmın enerjisi, hiç şüphesiz pozitif ve ulvîdir. Böylece müthiş bir duygu buluşması ve güven ortamı oluşur. Diğer bir ifadeyle, selâm ile sinerji ve empati; yani karşılıklı duygu alışverişi, dostluk ve güven ortamı hasıl olur.
Bir hadîs-i serîfte bu hakikat, “Siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeye delâlet edeyim mi? Aranızda selâmı yayınız” diye nazara verilir. Hatta, Kur’ân, olumsuzluklar karşısında da “selâm sinerjisinin” kullanılmasını tavsiye eder:
“Rahman’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında ‘Selâm!’ derler”1 âyetinde de, “Artık sağcılardan selâm sana!” diye önemi tekrar vurgulanır. Selâm vermek sünnet, almak ise farz.
Resûlullah’a (asm) “İslâmın hangi ameli daha hayırlıdır?’ diye sorulmuştu. O da, “Yemek yedirmen, tanıdığına tanımadığına selâm vermendir”2 diye cevaplandırmıştı.
Verilen selâmı almanın farz olduğunu bildiren âyetin meâli ise şöyle: "Size bir selâm verildiği vakit ondan daha iyisiyle selâm verin veya aynıyla mukabele edin.”3
Selâm verenin, Müslüman olduğuna dâir delillerden birisi de, “Size selâm verene mü’min değilsin demeyin...”4 meâlindeki âyet-i kerîme gösterilir.
Selâmlaşmak, aynı zamanda İslâmın güzel âdetlerindendir. Sosyal hayatı da en güzel bir şekilde tanzim eden yüce dinimiz, selâmlaşmayı da, içtimâî kaynaşmanın esaslarından sayarak, üzerinde hassasiyetle durulmasını emreder. Hattâ, selâmlaşmanın, bir müessese olarak ihyâ edilmesini ister.
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Furkan, 63.; 2- Ebû Davud, Edep, 5194.; 3- A.g.e., Kur’ân, Nisa, 86.; 4- A.g.e., Nisa, 94.
18.06.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|