"Başını o gün ilk defa açan ve bundan dolayı yaşadığı psikolojik travma sebebiyle soruları cevaplayamayan birçok arkadaşımın o gün ağlayarak eve döndüklerini biliyorum" diyen İclâl Nur, bu hukuksuzluğa karşı yılmadan mücadele edeceğini söyledi.
MUHAFAZAKÂR çevrelerin “başörtüsü yasağı musibeti” olarak bahsettikleri 28 Şubat ürünü müzminleşmiş problem, mağdurlarını ağlatmaya devam ediyor. Seksenli yıllardan beri zaman zaman nükseden yasak, son dönemin samimî dindarlarını eğitim ya da tesettür ikilemini yaşamaya zorluyor. Siyasî çevrelerin konuyu ister istemez istismarları ise, bu yaraya tuz biber ekiyor. Başını sırf Allah’ın Kur’ân’daki emrine uyma gayesiyle lise döneminde de örten ve bu sebeple liseyi açıktan bitirmek zorunda kalan mağdurlardan biri de İclal Nur Bulut. İclal, ilköğretimin akabinde hafızlık eğitimini tamamladıktan sonra lise sınavlarına girmeye başlıyor. Liseyi “sayısaldan” bitirmesinin sebebi ise “eczacılık” ilmini tahsil ederken, fen bilimleriyle Kur’ân’ın mucizelerini keşfetmek... Yaşıtları bir önceki yıl üniversite tahsiline başlamışlarsa da İclal Nur, mülkün temeli olan adaletin tecellisini bir yıl daha beklerken, bir yandan sınavlara hazırlanıyor. 15 Haziran 2008 Pazar günü yapılan ÖSS’ye başörtüsü ile gidince okul kapısından şiddetle geri çevriliyor. Macerasını ondan dinleyelim:
ÖSS’ye girme teşebbüsünüzden önce ümitli miydiniz gerçekten? Yoksa bu neticeyi beklemiyor
muydunuz?
Ben uzun zamandır sıkı bir çalışma ile hazırlanıyordum. Müracaatımdan önce kılavuzu iyice taradım. Her şey yazmasına rağmen—kalem silgiye kadar—başörtüsüyle ilgili bir yasak yoktu. Müracaat resminin şartları vardı. Ama sınava girişte herhangi bir yasaktan bahsedilmiyordu. Bütün arkadaşlarım gibi ben de dekontumu yatırdım ve aylarca hazırlandım. Elbette ümitliydim. Hatta çevreme de bu minval üzere ümit veriyordum. Maruz kaldığımız muamele tamamen hukuk dışıdır. Son gelişmeler “acaba” dedirtecek cinsten olmasına rağmen umutla hazırlandım.
İmtihan için gittiğiniz okulda nasıl bir muamele gördünüz?
Böyle durumlarda insanın içinde tuhaf bir heyecan oluyor. Soruların ‘zor mu, kolay mı’ çıkacağını düşünmeye pek fırsat bulamıyorsunuz. Endişenin heyecana galip geldiği bir ruh haliyle sınav merkezine gittim. Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’ne vardığımda aday öğrenciler girmeye başlamışlardı. Ben de sıraya girdim. Ama daha giriş kapısında nüfus cüzdanımı gösterirken bayan bir görevli “Hemen başınızı açın yoksa yukarıya çıkamazsınız” dedi. Ben de kılavuzda böyle birşey yazmadığını, sınava girmemin diğerleri gibi benim de hakkım olduğunu söylemeye başlayınca müdür beyi çağırdılar. Son derece haşmet(!) ve azametle(!) üzerime yürüdü ve “Ya başını aç, ya da çık git” diye bağırdı. Ben kabul etmeyince devreye ‘ikna memurları’ girdi ve bir günde hayatımı mahvetmem gerekmediğini, zaten kimsenin beni görmeyeceğini ve kurallara uyulması gerektiğini söylediler. Ben ‘Allah’ın emrinden daha mı büyük bu kurallar?’ deyince “Allah’ın bütün emirlerine bu dünyada uyamayız kızım” dediler. Ardından onların şaşkın bakışları arasında çıktım.
Sizden başka imtihana başörtülü girmek isteyen oldu mu?
Başörtüsüyle okulun bahçesine gelen, ama maalesef bu hukuksuzluğa direniş göstermeyen birçok kişi vardı. Fakat bu onların yasağı içlerine sindirdiklerini göstermez. Belki de başını o gün ilk defa açan ve bundan dolayı yaşadığı psikolojik travma sebebiyle soruları cevaplayamayan birçok arkadaşımın o gün ağlayarak eve döndüklerini biliyorum.
Ağlamak çözüm mü sizce?
Onlara Âkif’in, Süleyman Nazif’e yazdığı mısraları hatırlatmak isterdim: Cemaat intibah ister, uyanmaz gizli yaşlarla/ Çalışmak, başka yol yok, hem nasıl canlarla başlarla...
Yasağa karşı mücadelenizi sürdürecek
misiniz?
Tabiî ki, yılmadan... Çünkü dünya genelinde eğitim hakkı insanî bir hak. Engellemek ise suç ve zulüm. Hem “Haydi kızlar okula” diyorlar, hem de başörtüsüyle okuyanı engelliyorlar. Bu kabul edilemez. Ülkemiz bir hukuk ülkesi mi, bundan pek emin değilim. Ama bu yanlış uygulamaya elimden geldiğince karşı çıkacağım. Dış ülkelerde okumak da şimdilik bir alternatif olabilir tabiî...
Sebepler tahtında başörtülü olarak Türkiye’de okuma imkânı görünmüyor. Buna rağmen bu gayretinizi nasıl izah ediyorsunuz?
İnsanın önce niçin okumak istediğini tesbit etmesi lâzım. Bazıları “İlim tahsil etmek farzdır, o halde başörtüsü engelse açılabilir” diye düşünüyor. Biz böyle düşünmüyoruz. İlim tahsil etmenin yollarından sadece biridir üniversite. Bunun için farzı terk etmek gerekmiyor. Hatta başlarını açarak cihad ettiklerini bile söyleyen arkadaşlarım var. Hiçbir zaman bir vecibeyi yerine getirmek için farzı terk etmek gerekmez. Tesettürün Kur’ân-ı Kerim’in açık emri olduğu herkesçe malûmdur, inkâra mahal yok. Bazılarının verdiği fetvalar bizi bağlamaz. Biz inanç ve kararlılıkla haklı mücadelemizi devam ettireceğiz. Yoksa “ekonomik özgürlük” ya da “akademik kariyer” için tesettürden fedakârlık yapmayı düşünmüyoruz. Bir de şu var: Aileleri yalnız bıraktığı için bir bir dökülen çok arkadaşım oldu. Bu konuda ailemin sım sıkı desteğini gözardı edemem.
Siz Almanya’da da yaşadınız, orada da Alman ve Türk arkadaşlarınız var. Bu yasağı onlara anlatabilecek misiniz?
Değil Alman arkadaşlarıma, orada yaşayan ve başörtüleriyle her türlü okulda okuyabilen Türk arkadaşlarıma Türkiye’de maruz kaldığımız bu uygulamayı anlatamıyorum. AB üyesi ülkelerde ve hemen dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yasak yok ve sadece Fransa’da ve orada da devletin ilköğretim okullarında yasak var. Özel okullarda ve devletin üniversitelerinde böyle bir yasak yok. Alman arkadaşlarıma bunu söylediğim zaman anlamıyorlar, hatta dalga geçiyorlar. “O zaman biz sizin üniversitelerinize gelsek, pembe etek yasağı koyarlar mı?” diyorlar.
Peki yasağın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Vicdanların reddettiği bu yasağın çözümünde, olması gerektiği gibi davranılırsa, yani meşrû müdafaada ısrar edilirse devam etmesi mümkün değil. Şu an için “bitmeyen imtihan” desek de aslında çözüm yollarında yapılan yanlışlar yasağı uzun ömürlü yapmış. Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Haksızlık karşısında hakkını aramayanlar ehl-i hamiyeti bile başına müstebid yapar.” Bugün bana sınava giremediğim için “Hakkında hayırlısı böyleymiş” diyenler, yarın tıpkı Tunus gibi sokağa çıkma yasağıyla karşı karşıya kalırlarsa bunda hayır görebilecekler mi merak ediyorum.
Yasak bu noktalara nasıl geldi, dindarlar niçin
sessiz kalıyor?
Bu hukuksuzluğu perçinleyen unsurlardan biri iktidarların hatalı davranışlarıdır diye düşünüyorum. Tedbirde kusur bazen karşı cepheyi tahrike sebep olur. Şu an yasağın bu sebeple perçinleşmesi söz konusu. Üstelik eşlerinin başörtüleriyle arz-ı endam etmeleri millette gereğinin yapıldığı duygusu uyandırdı. Mücadele azmi kırıldı. Bir önceki iktidarlar kadar bile hak aranmaz oldu, ayrıca bazı hocaların fetvaları da cabası...
Kur’ân’ın açık emri dururken mi?
Evet maalesef... Bir kısmı “İlim esastır, tesettür fürüattır” fetvasıyla amel ederken, diğer bir kısmıda “o makamları başkalarına mı terk edeceğiz?” telkinleriyle cepheyi terk ettiler. Sorun yaşadığım okulda görevlilerden biri de ilahiyatçıydı. Makamını korumuş, ama idealleri hedef değiştirmişti. Bugün bir milletvekili beynelmilel insan hakkı olan tesettürü savunan, açmamakta direnenlere “provakatör” diyebiliyor. Bence hürriyetin değil ekmeğin peşine düşenler bunlar.
ÖSS imtihan günü akşamı başörtüsü yasağı sebebiyle yaşanan problemler TV’lerin haber saatlerinde yer bulamadı galiba. Televizyonları izleyenler böyle bir yasağın varlığından haberdar
olamadı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
O gün akşam yasağı savunan TV kanalları başörtüsünü konu ettiler, ama “başörtülüler sınava girecekleri okulların kapısına kadar geldiler, buna nasıl cesaret ederler!” anlamında tepki göstererek konu ettiler. Hatta “türban krizi /arbede” diye duyurdular.
Başörtüsü yasağına karşı çıktıkları bilinen, “sözde duyarlı” medya ise, yasak sebebiyle yaşananları hiç gündemlerine almadılar. Sadece “sorular kolay mıydı, zor muydu” gibi konularla ilgilendiler. Maalesef yasağı ve sebep olduğu mağduriyetleri görmezden geldiler. Elbette medyanın her iki tavrını da kınıyorum. Başörtüsü takmak “suç” değil ki, okulun bahçesine girilmesin! Bu güne kadar başörtülüleri savunan medyayı da, son ÖSS de bu yasağı görmezden geldikleri için tabii ki kınıyoruz. Bu tavırla, yasak resmen unutulmuş ve unutturulmuş oldu.
Bunun sebebi ne?
Herhalde tarafgirlik... Zulme boyun eğme ve haklıdan değil, güçlüden yana olma tavrı bu. Anlayış o kadar değişti ki, kızların ÖSS’ye başı açık girmesi de yetmiyor, şimdi de velilerin, annelerin başörtüsü problem edilir hale geldi. Yasağın yaygınlaştırıması isteniyor ve buna itiraz eden biz ise “haksız” oluyoruz...
Türkiye’de “pozitif ayrımcılık” diye bir kavram seslendiriliyor. Başörtülü öğrencilere yapılan bu ayrımcılık karşısında “kadın hakları”nı savunduğu
ifade edilen liberaller niçin sessiz?
Evet, aynı düşünceleri paylaşan bir erkek öğrenci ile bir kız öğrenci imtihana girerken sadece “başörtülü kız öğrenci”ye engel olunuyor. Erkekler ise rahatça okuyabiliyorlar. Bu bile bir ayrımcılık kadın haklarını savunanların, liberallerin bu ayrımcılığı görmezden gelmeleri çok ibretli. Gerçekten liberallerse bu yanlışa onlar da itiraz etmeli... Aynı zamanda bu hükümetin “İnsan Hakları Komisyonu” başkanı her türlü toplantıya koşuyor, fakat başörtülü öğrencilerin maruz kaldığı bu ayrımcılığı nedense görmüyor... Madem liberaller, o halde ahlâksızlık hakkını savundukları gibi başörtülülerin haklarını da savunmalıdırlar. Bir konuyu daha hatırlatmak istiyorum: İmtihan kılavuzunda olmadığı halde son gün görevlilerin eline Ankara’dan YÖK’ten bir genelge geliyor ve orada başörtülü öğrencilerin imtihana alınmaması isteniyor. Görevliler de buna dayanarak başörtülüleri almıyor. Madem alınmayacaktı, bu bilgi niçin kılavuzda yer almadı? Hani “yasakçı YÖK başkanı” gitmiş, “özgürlükçü” olan gelmişti?
ÖSS’ye müracaatları başörtülü fotoğraflarla kabul edilen ve imtihana alınmayan arkadaşlarım var. Herkesi meseleleri daha ciddi olarak tahlil etmeya davet ediyorum.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bir âyet-i kerimeyi hatırlatmak isterim: “And olsun ki biz sizi bir takım korkular ve açlıklarla ve mal, can ve mahsül eksikliğiyle imtihan edeceğiz.” (Bakara 155)
ÖSS bir sınav, fakat her an ve daha önemli bir sınavla muhatabız bu hayatta. Gevşemeden ve üzülmeden güzel bir istikbali ümitle beklemeliyiz. Ben de bekliyorum.
|