Evlilik hayatı hemen her insan için bir dönüm noktası, bir kırılma noktası... Doğru ve yerinde kararlarla isabetli bir evlilik yapan eşler için nasıl ki yuvaları adeta cennetin bir menzili oluyorsa; yanlış ve mantıkî olmayan kararlarla yapılan isabetsiz evlilikler de eşler için bu dünyadaki haneleri, tâbir yerinde ise, bir çilehaneye, bir zindana döndürüyor.
Hatta bu durum eşler için sırf bu dünya hayatıyla sınırlı kalmayıp, ahiret hayatının geleceğini menfî veya müsbet şekilde etkileyecek bir hâle dönüşebiliyor ki evlilikte dikkate alınması gerekli husus da budur.
İsabetli ve yerinde kararlarla yapılan evliliklerde eşler bu dünya hayatını huzurlu ve mutlu geçirdikleri gibi; ahiret hayatlarında da huzur ve sürura mazhar oluyorlar inşallah. Yanlış evlilikler, çekişmeleri, geçimsizlikleri; bu gibi durumlar da mutsuzlukları ve huzursuzlukları getirdiğinden; böyle ortamdaki eşler de çoğu zaman ahirete yönelik dinî bir yaşantıdan uzak kalıyorlar. Dolayısıyla böylesi eşlerin dünyaları ağladığı gibi, uhrevî hayatları da büyük ölçüde tehlikelere girmiş oluyor.
İki dünyamızın geleceğini belirlemede önemli bir yeri olduğu için, evliliği bir dönüm noktası, bir kırılma noktası olarak tavsif ediyoruz. Ama günümüzde yaşanan bir gerçektir ki, evlenmiş veya evlenmenin arefesinde olan gençlerimizin çoğu, evlilik hayatındaki bu tehlikeleri göremiyor ve göremedikleri için gerekli dikkat ve titizliği de gösteremiyorlar. Bunun tabiî bir sonucu olarak, çoğunlukla yanlış ve isabetsiz kararlarla evlilikler yapılıyor. Sonrasında ailevî anlaşmazlıklar, kavgalar, gürültüler ve maalesef ayrılmalar, boşanmalar...
Efendimiz (asm); “Şu dört şey için kadın nikâh edilir: Malı için, güzelliği için, soyu için, dindarlığı için. Siz dindar olanı tercih ediniz” buyuruyor.
Efendimizin (asm) tesbit ve tavsiyeleri böyle... Bu şaşmaz ve isabetli tavsiyelere kulak verilse ve evlilikler bu yönde yapılsa, yaşanmakta olan ailevî huzursuzluklar hiç olur mu?
Peygamberimizin (asm) nazarlara sunduğu o dört özellik de, evlilikte nazara alınması gerekli olan hususlardır. Velâkin, “Siz dindar olanı tercih ediniz” tavsiyesi, diğer üç özelliğin de önemli olmakla birlikte “dindarlık” kadar önemli olmadığını gösteriyor. O özelliklere baktığımızda evlilikte malın, servetin, paranın bir yere kadar önemli olduğunu; fakat gerçek ve kalıcı mutluluğu getirmediğini gösteriyor. Yine ecdat ve soyun da önemli bir rolü ve önemi olmakla beraber, mutlak bir huzuru sağlamadığını önümüze koyuyor. Bazen çok namlı, soylu ailelerin kızlarının hiç de öyle olmadıkları gibi; bazen de adı, nâmı pek bilinmeyen ailelerin kızlarının anlı-şanlı olmaları söylediklerimizi teyid ediyor. Bu meyanda dış görünüm dediğimiz fizikî güzelliğin de bir yere kadar geçerli olduğunu; yaşın ilerlemesiyle, bir çok genci cezbedici güzelliğin kaybolmasıyla bu özelliğin de huzurlu bir evlilik için yeterli bir özellik olmadığı görülüyor.
Ama görünen o ki “dindarlık” vasfı, diğer o üç özellikten ayrı bir önem taşıyor. İçinde Kur’ân’ın tarif ettiği, Efendimizin (asm) tavsiye ettiği güzel ahlâkı da barındıran dindarlık vasfı, mutlu ve huzurlu bir aile ortamının oluşmasında önemli bir rol oynuyor. Dinin tarif ettiği bir terbiyeyi, bir eğitimi içine sindirmiş eşler, birbirlerine karşı daha hoşgörülü, daha insaflı, daha saygılı, daha sabırlı oluyor. İşte dindar, ahlâklı olmanın bir gereği olan bu gibi güzel huyların, hâl ve davranışların hüküm sürdüğü bir ailede geçimsizlik, kavga, gürültü ve boşanma gibi aileyi tahrip eden hadiseler olur mu?
Günümüzde çoklukla yaşanmakta olan ailevî geçimsizlikler ve boşanmalar gösteriyor ki, evlilikte Peygamberî tavsiyeler çoğu zaman kulak ardı ediliyor. Günübirlik his ve heveslerin tatmini üzerine evlilikler yapılıyor. Dindarlık ve ahlâkî değerlerden önce zahirî güzellikler, maaş, para-pul gibi değerler veya şecereler / soylar ön plana çıkarılıyor. Hâl böyle olunca, dünya ve ahiretteki akibet de ona göre şekilleniyor.
22.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|