Babasının, daha çocuk yaşta iken Nur hizmetine vakfettiği ve Üstadın “Dünyaya vermeyeceğim” dediği hizmet kahramanlarından Ceylan Çalışkan, Cennet yaşı olan 33 yaşında iken bir trafik kazasıyla şehid-i manevî olarak doğrudan Cennete uçmuştu.
Risale-i Nur hizmetinin öncü ve kurmay kadrolarından olan Çalışkan’ın, “Nur derslerinden tesbit edilen notları”nda şöyle bir bölüm var:
“Her Nur talebesine manevî müzaheret vardır. İlk intikal devresinde manen hep müzaheret (Allah’ın manevî yardımı) var. Tutuşma devresinden sonra şevk devresine giriyor. 30 yaşına doğru o müzaheret kesiliyor. Artık kendi cehd ve gayretiyle ilerliyor. Müzaheret devam ederken kendimizi iyi yetiştirmemiz elzemdir.”
Üstadın hayat seyrinde de bir cihetiyle aynı hali müşahede ediyoruz. 15-16 yaşlarına kadarki tahsil hayatında edindiği bilgiler “sünûhat” kabilinden iken, sonrasında sünûhatın yerini ciddî emek, gayret ve tetkikatın aldığına dair Tarihçe-i Hayat’taki kayıt bunun örneği (s. 40).
Buradan çıkaracağımız en önemli derslerden biri, müzaheret mânâsının hükmettiği gençlik yıllarını boşa geçirmemek. Bilhassa 30 yaşına kadarki dönemi, risaleleri okuma, hazmetme, adeta “dem ve damarlara karışacak” derecede özümseme noktasında çok iyi değerlendirmek.
Çünkü daha sonraki yıllarda, o dönemdeki fırsat ve zamanları bulmak hayli zorlaşabiliyor.
Gerçi okumanın yaşı yok. Üstad gibi bizim de son nefesimize kadar okumayı hayatımızın ayrılmaz ve vazgeçilmez bir faaliyeti kılmamız gerekiyor. Ama gençlik döneminin yeri başka.
Notlarının devamında Çalışkan, Nur talebelerinin hayatındaki merhaleleri şöyle sıralıyor:
“1. Şevk devresi: Ruhun hakikatleri kavrama ve kapsamasıyla olur.
“2. Muhabbet devresi: Risale-i Nur kalbde mekân tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer, fakat o medresede çorbaya koşar. Evinde kuştüyü yatak vardır, o dershanenin kırpıntı yatağına gider.
“3. Sebat devresi: Tehlikeli olan devredir. Ülfet ile sebatın kırıldığı görülür. Enaniyet ve süflî arzular çok olur. Bu devre sebatı güçlendirmek gerekir. Gaye en az zayiatla bu dönemi atlatmaktır. İrtibat azalır, içtimaî meseleler aklını kurcalar. Sebat, günahlardan çekinmek ve Risale-i Nur’un kudsiyetine inançla, Nurlarla meşguliyetle, derslere devamla olur.
“4. Sadakat devresi: En son merhaledir. Arabistan’dan Kutb-u Âzam da davet etse, hürmet eder, fakat Risale-i Nur’a koşar.”
Çalışkan, en son merhale olan bu sadakat devrinin münteha ve zirve noktasını “sıddıkiyet makamı” olarak isimlendiriyor ve bu makama “niyet ve nazar ile” ulaşılabileceğini belirtiyor.
Niyet ve nazarın izahını ise Mesnevî-i Nuriye’de, Katre’nin Mukaddeme’sinde buluyoruz:
“Nazar ile niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder (değiştirir); günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder (çevirir). Niyet, âdi bir hareketi ibadete çevirir ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata esbab (sebepler) hesabıyla bakılırsa cehalettir, Allah hesabıyla olursa marifet-i İlâhiyedir (Allah’ı tanıma ilmidir).” (s. 45)
Risale-i Nur baştan sona, niyet ve nazarı bu ölçülere göre terbiye etmenin dersini veriyor.
Üstadın lâhika mektuplarında talebelerine hitap ederken en çok kullandığı sıfatlardan birinin “sıddık” olması da bu dersi her vesileyle hatırlatarak bu mânâları zihinlerde ve gönüllerde pekiştirip tahkim ve takviye etmeyi amaçlıyor.
Sıddık sıfatının aynı zamanda Hz. Peygamberin (a.s.m.) en yakın Sahabesi, hicret yolculuğundaki mağara arkadaşı ve dört halifenin birincisi Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) en fazla öne çıkan vasfı olmasında da, Nur hizmetini Asr-ı Saadetle bağlayan çok derin mânâlardan biri saklı.
Hz. Hasan’ın (r.a.) yarım kalan hilâfetinin Risale-i Nur misyonuyla devam ettiği gerçeği gibi.
22.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|