Risâle-i Nur bu memleketin mânevî bir halâskârıdır. Nur Talebeleri de, Kur’ân’ın bir elmas kılıcı hükmündeki bu kuvvetli tefsirlerin hakikî sahipleri ve sadık kahramanlarıdır.
Nur Talebeleri, toplumun imanını kurtarmak, kuvvetlendirmek ve tahkikî imana yükseltmek maksadıyla seksen seneyi aşkın bir zamandan beri cansiperâne çalışıyorlar. Rıza-yı İlâhîden başka hedefi olmayan bu hasbî hizmeti hakkıyla anlayamayan ve hep başka maksatlar arayan etkili ve yetkili merciler, onlara akıl ve hayale gelmedik zulüm ve işkenceleri revâ gördüler. Bundan netice alamadıklarını fark ettiklerinde içlerine fitne tohumları ekerek tesânüdü bozmaya çalıştılar. Genelde bunda da muvaffak olamadılar. Cüz’î sarsıntılar ise, hizmetin daha da genişlemesine ve yaygınlaşmasına vesile oldu. Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek, başka mesleklerin noksanlıklarıyla meşgul olmamak ve Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmak gibi çok önemli düsturların benimsenmesi ve yaşanması sayesinde sinsi plânlar neticesiz bırakıldı.
Vukua gelen bir kısım olumsuz olaylar gerçi kalp ve ruhlarda menfî etki yapar. Şevkleri bir derece kırar. Hizmette geçici bir gevşekliğe sebep olur. Ancak, Üstadın ifade ettiği gibi “Hamiyet ise, şiddet-i mevânia (mânilerin şiddetine) karşı şiddetle metânet etmektir. (...) Çabuk yeise inkılâp eden hamiyet, hamiyet değildir.” (Münâzarât) “Bir adamın kıymeti, himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.” (Hutbe-i Şâmiye) Bu ve emsâli Nur prensipleri şaşmaz ölçülerdir. Hayat sür’atle akıp gitmektedir. Değerlendirilemeyen zamanlar bir daha geri gelmemektedir. Bâkî hayatta göreceğimiz mükâfat ve saadet, bu fâni hayatta yapacağımız hizmet ve çalışmalara bağlıdır. Bahar ve yaz mevsimlerinin getirdiği rehâvet, hizmetteki şevk ve gayreti etkilememelidir. Farklı usûl ve çalışmalarla şevk duygusu devamlı uyanık tutulmalıdır. Zira, iman hakikatlerine hem bizim, hem de cemiyetin ekmek ve sudan daha fazla ihtiyacı var.
Şevk duygusunu kamçılayan en önemli unsur, mânevî havayı oluşturan nurânî sebeplerdir. Kitap takip ederek her gün Nurların düzenli okunması, Kur’ân ve Cevşen okumaları, Nur derslerinin takibi, cemaat içi müfritâne irtibat, yakın mesafedeki il ve ilçe hizmetlerine katılım gibi vesileler şevki arttırır. Karşılıklı kuvvet alıp vermeyi temin eder. Hizmette ileri, ücret makamında nefsi geri atma faziletini kazandırır. “Neme lâzım, başkaları çalışsın” tembelliğinden kurtarır. Tesanüdü kuvvetlendirir. Muhabbet duygularının artmasına sebep olur. Mânevî havayı bozan sebepler ise, bahsi geçen hakikatlerin ters yüz olmasını netice verir. Böyle durumlarda yapmamız gereken şeyleri Üstad şöyle îzah ediyor: “Bu havanın zararından kurtulmak çâresi, Risâle-i Nur’un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkülât ziyadeleşse, kudsî vazife itibariyle daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünkü, başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir. Zira, gidenlerin vazifelerini de yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.” (Kastamonu Lâhikası, s. 78)
Herhangi bir şahıs zorla kimseyi bu daireye dahil etmediği gibi, kimse de kimseyi bu daireden dışarı atamaz. Kimsenin buna yetkisi yoktur. Bir takım sebepler altında ihlâsını kıran ve bozanlar, zahirî sebepler bahane olarak kendini bu daire dışına atar. İhlâsın kırılması, aslında Allah ile kul arasındaki ahdin bozulmasıdır. Ciddî bir tövbe ve nedametten başka bunun bir ilâcı da yoktur. Onun için gidenlerin de vazifesi omuzumuzda olduğu bilinmelidir. Her şeyi ve bütün olayları değerlendirirken, Risâle-i Nur’un gözüyle bakılması ve yorumlanması ihmal edilmemelidir. Şevk ise, hiçbir zaman elden kaçırılmamalıdır.
Evet, sahabe mesleğinin bir cilvesi olan Risâle-i Nur Mesleği “Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şükr-ü mutlak ve şevk-i mutlak” prensipleri üzerine inşâ edilmiştir. Şevk atına binenler, yeis ve ümitsizlik vadilerinden uçarak geçerler. Kudsî hizmeti en yüksek makamlara yüceltip mânevî fetihleri gerçekleştirirler. Bunun için Nurların devamlı okunması, Nur Talebelerine göre vazgeçilmez bir hayat tarzıdır.
25.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|