Neş'eli kış dersine fütur gelmesin
Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem şuhûr-u selâsenin gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması, elbette bir derece neş’eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur size fütur vermesin. Çünkü o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bâhusus, siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz.
Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenâb-ı Hakkın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur.
Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş:
“O Zâtın adıyla ki, semâvat kendisini yıldızların, güneşlerin, ayların ve gezegenlerin kelimeleriyle tesbih eder. Göklerdeki yıldızların sayısınca, Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve kardeşlerinizin üzerine olsun.”
Yani, semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.
Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir.
Bütün kardeşlerimize birer birer selâm ediyorum. Zannederim mufarakat ihtimalinden, ikimizden ziyade Hakkı Efendi kardeşimiz, daha ziyade sevap kazanmak emâresi olarak, daha ziyade müteessirdir. Fakat Cenab-ı Hak hakkımızda çok emarelerle inayet ve rahmetini gösterdiğinden, surî iftirakımız vuku bulsa, bir eser-i inayet ve rahmet olduğunu telâkki etmeliyiz.
Rabian: Sizin gibi hakikate yetişmiş ve hakikatteki hakikî tesellî ve esaslı sevinci bulmuş zatlara, envâr-ı imaniyenin ve esrar-ı Kur’âniyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytanların desâisle tehacümünden neş’et eden müşkülât ve gam ve kedere karşı sabır ve metanet et ve hüzün ve merak etme demeye ihtiyaç hissetmem.
Hem her vakit beklediğim, ehl-i zındıkanın bana hücumu gayretli talebem, cesaretli biraderzadem olan uhrevî kardeşimden başlaması muhtemel olmakla beraber, hıfz-ı Kur'ânî her müşkülâta galip ve lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur itikadında olduğumdan, seni teşcî ve teşvike lüzum görmem.
Barla Lâhikası, s. 143-144
şuhûr-u selâse: Üçaylar.
esbab: Sebepler.
fütur: Usanç, tembellik.
ulûm-u imaniye: İmanî ilimler.
zîşuur: Şuur sahibi.
hakaik-i imaniye: İman hakikatleri.
istimâ: Dinleme.
müstemi: İşiten, dinleyen.
mütefekkirâne: Tefekkür ederek.
sohbet-i imaniye: İmanî sohbet.
hâlisen lillâh: Allah için ve ihlâsla.
âsâr-ı rahmet: RAhmet eserleri.
âsâr-ı san’at: Sanat eserleri.
Sâni: Herşeyi sanatla yaratan Allah.
mufarakat: Ayrılık.
inayet: Yardım.
surî: Görünüşte, hakiki olmayan.
iftirak: Ayrılık.
envâr-ı imaniye: İman nurları.
esrar-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın sırları.
desâis: Desiseler, aldatmacalar.
tehacüm: Hücum.
neş’et: Doğma.
|