Gönülden Dile
“Öyle bir musîkiyi örten ölüm
Bir teselli bırakmaz insanda.
Muhtemel görmüyor henüz gönlüm
Çok saatler geçince hicranda. ”
Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal “Eski Mûsıkî” şiirinde Dede Efendi için şöyle der:
“Bu mûsıkîyi o, son kudretiyle parlattı
Ölünce, ülkede bir muhteşem güneş battı. ”
İşte o muhteşem güneşlerden biriydi merhum Cinuçen Tanrıkorur. 2000 yılının 29 Haziran'ıydı hayata gözlerini kapadığında. Ertesi gün cenaze namazı için Altunizade’deki İlâhiyat Fakültesi Camiinde idik. Dönemin kültür bakanı İstemihan Talay’dan R. Tayyip Erdoğan’a, Orhan Gencebay’dan Ahmet Özhan’a kadar bütün sevenleri, öğrencileri cenaze namazında saf tutmuştu. San'atta taviz vermeyen çizgisi, eleştirmekten çekinmeyen tavrına rağmen sevmeyeninden kat be kat fazla sevenlerinin olduğunu işte cenazesine katılan cemaat ispatlıyordu.
Bekir Sıtkı Sezgin’den bir süre sonra hocanın da kaybı müziğimiz adına pek çok kişiyi üzmüştü. Birkaç dil bilen, muhteşem bir ud virtüözü. Konservatuardaki hocalık görevinin yanı sıra yine pek çok öğrenci yetiştiren bu pek titiz insan artık yoktu. Öğrencisi ve iyi bir tanbur icracısı olan Dr. Murat Tokaç’ın konserinde izlemiştim onu. İçinde yabancıların da olduğu salonu dolduran dinleyicilerden biri de bendim. Konser boyunca tanbur ve udun dışında duyulan tek ses arada bir salonu kaplayan öksürük sesleriydi. Konserin bitiminde Cinuçen Hoca’nın tatlı sert ikazıyla karşılaştı izleyenler. Konser boyunca salonu çınlatan öksürük sesleri rahatsız etmişti haklı olarak. Konser dinlenirken daha dikkatli olunabileceği yönündeki hatırlatması salonda biraz soğuk duş etkisi yapmıştı. Gerçekten de kalabalık ortamlarda duyulan bir öksürük sesi başkalarının da peşi sıra gelmesine sebep oluyor ve çoğu zaman insan bunu bilinçli yapmıyor.
Hocanın acaba kırılırlar mı diye içinden geçenleri söylemekten kaçınmayan tavrı, yazdığı yazılar, yaptığı konuşmalarda da kendini gösteriyordu. Sanırım 1999, 2000 yılları idi. “Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler” isimli kitabı yeni çıkmış hemen alıp okumuştum. Beşiktaş’ta yayınevinde yapacağı imza programına çok istememe rağmen hangi seebeple hatırlamıyorum gidememiştim. Yüzyüze sohbet etme imkânını böylece kaçırdığıma üzülürken bir de vefat haberi gelince buna bir de pişmanlığım eklenmişti. Cinuçen Beyle işte böyle, bir kez sağlığında bir de vefatında aynı ortamda buluşmuştuk. Yazdığı pek çok makaleyi ve kitabını okudum. Kalıplaşmış bir ifade olarak düşünülmesin, ama gerçekten müziğimiz büyük bir kayıp verdi, yara aldı. Aynı yukarıda Yahya Kemal’in dediği gibi öldüğünde muhteşem güneşlerden biri daha battı.
Bir Portre: Cinuçen Tanrıkorur
1938’de İstanbul’da doğdu. İtalyan Lisesini ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümünü bitirdi. Müzik kariyerine 4 yaşında başladı. Kendi kendine nota, usul, beste yapmasını ve ud çalmasını öğrendi. Şeddisaba Zavilaşiran, Gülbuse isimli yeni makamlar buldu. 500’e yakın beste yaptı. 1982'de TRT’-den ayrıldı. Konservatuar’da dersler verdi. Pek çok Avrupa ve Arap ülkeleri ile ABD'de konserler verdi. Hem Türk hem de yabancı pek çok öğrencisi oldu. 5 dil bilen Cinuçen Tanrıkorur, hayatının önemli bölümünde ağır hastalıklarla mücadele etti. Defalarca ameliyat oldu. Bütün bu sağlık problemlerine karşın gazete ve dergilerde makaleler yazdı konferanslar ve konserler verdi. 29 Haziran 2000 yılında İstanbul’da vefat etti. Yine bir müzik adamı Yalçın Çetinkaya’nın dilinden vefat anıyla ilgili kısmı aktaralım:
‘’Vefatından iki gün önce tedavi gördüğü hastane odasında kendisini son kez görmek nasip oldu. Ellerinden öptüm. Helâlleştik. Tam o sırada öğle ezanı başladı. Merhum Cinuçen Bey ezan bitene kadar ‘La ilahe illallah Muhammedun Rasulallah' zikriyle ezana eşlik etti." Allah rahmet eylesin.
Cinuçen isminin anlamı
İlk kez duyduğum ve anlamını merak ettiğim bu ismin nereden geldiğini Beşir Ayvazoğlu’nun köşesinde okuyunca öğrenmiştim. Cinuçen isminin hikâyesi şöyle: Yaman bir İttihatçı olan Hacı Tahir Cidali Bey çocuklarına ebced hesabıyla doğum tarihlerini veren ilgi çekici isimler verirmiş: Lütf-ı Hak, Savn-ı Hüda, Şan-ı Zafer, Dürr-i Semin, Mecd-i Nevin. Bunlardan Şan-ı Zafer, Cinuçen Tanrıkorur'un babası imiş ve terzilikten kunduracılığa, çiftçilikten mobilyacılığa kadar kırka yakın san'at dalında birinci sınıf san'atkârmış. Orijinal isim merakını babasından miras alan Zafer Şan Bey (Şan-ı Zafer) oğluna hiç kimsenin bilmediği öztürkçe bir isim vermiş: Cinuçen. Bu kelime “galip, muzaffer” anlamına gelen “yenuçen/yenici” kelimesinin şark Türkçesinde aldığı biçimmiş.
24.06.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|