Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Size bir iyilik yapana iyilikle karşılık verin. Verecek birşey bulamazsanız ona duâ edin.

Câmiü's-Sağîr, No: 3510

24.06.2008


Yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder

Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım, benim hatâmı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakkın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmârenin enâniyeti hesabına Hakkın hatırı olan bilmediğim bir hakikati müdafaa değil, ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ederim.

Biliniz ki, şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi zayıf, fikri çok cihetlerle inkisam etmiş bir bîçareye yükletmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaik, biz zahirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise, kıymettar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazan onlara vekâleten tafsilâta, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor.

Bilirsiniz ki, yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütûra düşüp tâtil-i eşgâle mecbur oluyor. Ciddî hakaikle tam meşgûl olamıyor. Cenâb-ı Hak, kemal-i rahmetinden, iki senedir ciddî hakaike nisbeten yemişler, fâkiheler nev’înden tevafukat-ı lâtîfeyle ezhânımızı taltif etti, zihnimizi neş’elendirdi. Kemal-i merhametinden o tevafukat-ı lâtîfe meyveleriyle, ciddî bir hakikat-i Kur’âniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza, o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi, hem fâkihe, hem kut oldu. Hem hakikat, hem ziynet ve meziyet birleşti.

Kardeşlerim, bu zamanda dalâlet ve gaflete karşı pek çok mânevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf, ben şahsım itibarıyla çok zayıf ve müflisim. Harika kerâmâtım yok ki, bu hakâiki onunla ispat edeyim. Ve kudsî bir himmetim yok ki, onunla kulûbu celb edeyim. Ulvî bir deham yok ki, onunla ukulü teshir edeyim. Belki, Kur’ân-ı Hakîm’in dergâhında, bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalâletin inadını kırmak ve insafa getirmek için, Kur’ân-ı Hakîmin esrarından bazan istimdad ederim. Kerâmât-ı Kur’âniye olarak, tevafukatta bir ikram-ı İlâhî hissettim, iki elimle sarıldım.

Evet, Kur’ân’dan tereşşuh eden İşârâtü’l-İ’câz ve Risâle-i Haşirde kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun bulunmasın, bence bir kerâmet-i Kur’âniyedir. İşârâtü’l-İ’câz’ın bir sayfasına dikkat ettik; satırların başında bütün hurûfât ikişer ikişer olup, harika bir intizamla hurufatın vaz edildiğini gördük. Onuncu Sözde medâr-ı tevafuk 3, 4, 5, 6 rakamları, herbirisi 13’te ittifakları; o 13’ün de, Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remizlerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda şüphemiz kalmadı ki, kâğıt üzerinde daima kalacak bir keramet-i Kur’âniyedir, bir ikram-ı İlâhîdir ve doğrudan doğruya, risâlenin ve iman-ı haşrin tasdikine bir imza telâkki ettik.

Havada uçmak, su üzerinde yürümeye benzemiyor; onlar muvakkat... Hem şahsın kemaline ve ihtiyarına, belki istidrâca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate—hususan bu zamanda—hizmet edemiyor.

Her neyse, bir küçük mesele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbapla fazla konuşmak mergub olduğundan, inşaallah bu israf affolur.

Kardeşiniz Said Nursî

Barla Lâhikası, s. 97

ale’r-re’si ve’l-ayn: Başım ve gözüm üstüne.

mücmel: Özet, öz, kısa.

fütûr: Usanç, gevşeklik.

tâtil-i eşgâl: Meşguliyetlere ara verme.

fâkihe: Meyve.

ezhân: Zihinler.

kulûb: Kalbler.

ukul: Akıllar.

tereşşuh: Reşhalanma, sızıntı.

hurufat: Harfler.

istidrâc: Derece derece Allah’ın rahmetinden uzaklaşıp, azabına yaklaşması için azgın ve günahkâr kişilere verilen bir takım olağanüstü haller ve bir takım dünyevî üstün makam ve mevkiler.

24.06.2008


Seyahate çıkarken gözlerinizi yanınıza almayı unutmayın

Yaz ayları geldi. Sizin de güzel bir tatile, eğlenmeye ve dinlenmeye ihtiyacınız var. Zamanınızın ve imkânınızın elverdiği ölçüde bir tatil yapmak, bir yıllık iş yükünün stresini üzerinizden atmak istiyorsunuz. Onun için de güzel bir yerde, nezih bir ortamda, iş, güç, okul derdi, sınav stresi, hayat pahalılığı ve günlük hayatın getirdiği sıkıntılardan uzaklaşmak için yola çıkacaksınız. Gideceğiniz yerde size lâzım olacak bir çok eşyayı da yanınıza almak istersiniz. Bunun için günlerce hazırlık yapar, çantaları ve bavulları doldurursunuz. Buna rağmen, yola çıktığınız zaman yine de bir şeyleri unuttuğunuzu fark edersiniz.

Böyle bir seyahatte size en fazla lâzım olacak şeyin para olduğunu düşünerek, cüzdanınızı ve kredi kartlarınızı unutmamak için büyük bir gayret gösterirsiniz. Okumayı seven bir kişi iseniz, boş vakitlerinizi okumakla değerlendirmek için yanınıza bol miktarda kitap da almış olabilirsiniz. Hatta, bendeniz gibi yakını görme güçlüğü çekiyorsanız, yakın gözlüğünüzü de almayı ihmâl etmezsiniz. Ama, gözleriniz yanınızda değilse, ne kitaplarınızın, ne gözlüğünüzün, ne de diğer eşya ve araçlarınızın size bir faydası olmayacaktır.

Yemyeşil bir vadide yol alırken, kalbinize sonsuz bir ferahlık serpen renk ve kokuları hissediyor, gönlünüzde güller açtıran güzellikleri görüyor, fakat bu güzelliklerin arkasındaki “Cemil” ismini okuyamıyorsanız, gözleriniz yanınızda yok demektir.

Yazın en sıcak günlerinde, çam ve ardıç ağaçları ile gölgelenmiş bir çeşmenin başında piknik yapıyorsunuz. Başınızın üstünde kuş cıvıltıları, önünüzde akıp giden su şırıltıları, karşınızda denizden parlayan yakamoz parıltıları, ruhunuzu saran sonsuz bir huzur… Bu kadar muazzam ve mükemmel bir sofrada kalbiniz ve ruhunuz gıdasını alırken, bu sofrayı seren rahmet elini göremiyorsanız, gözlerinizi yanınıza almamışsınız demektir.

Bol yeşilli ve bol yemişli bir bahçede, güzel güller ve renkli çiçekler arasında dolaşıyorsunuz. Çeşitli ağaçların meyve dolu dalları önünüzde eğilmiş, size tatlı yemişler, leziz meyveler ikram ediyorlar. Her ağaçta aynı mühür, her dalda aynı marka, her meyvede aynı mizan. Hepsi de aynı mühür ve markayı taşıyorlar, bir Vahid ve Ehad’ın tezgâhından çıktıklarını gösteriyorlar. Eğer her bir varlık üstündeki bu mühürleri görüp, bu markaları okuyamıyorsanız, gözleriniz yanınızda yok demektir.

Bir akşam üstü, kızıl ufuklarda gün batarken, şezlonga uzanmış kitabınızı okuyorsunuz. Yakın gözlüğünüzü de takmış, kitabınızın sayfaları arasında dolaşıyorsunuz. “Kitabımı okuyorum, öyleyse gözlerim yanımdadır” diye düşünmeyin. Ara sıra başınızı kaldırıp, kâinata baktığınızda kâinatın da büyük bir kitap olduğunu, bize sonsuz gibi görünen dünyamızın bu kitaptan bir sayfa olduğunu, bu sayfa içinde de yine pek çok kitapların yazıldığını göremiyorsanız, yine gözlerinizi yanınıza almadan evden çıkmışsınız demektir.

Seyahate çıkarken bazı eşyalarınız evde kalmış olsa da, gittiğiniz yerlerde onları temin edebilirsiniz. Hatta cüzdanınız ve kredi kartlarınızı da unutmuş olsanız, belki ilk uğradığınız yerde bir arkadaşınızdan ödünç para alıp seyahatinize devam edebilirsiniz. Ama gözlerinizi yanınıza almamışsanız, bunun başka yerden tedariki ve telâfisi olmaz. Arkadaşınızdan ödünç para alabilirsiniz ama, onun gözlerini ödünç alamazsınız. Onun için her nereye giderseniz gidin, gözlerinizi yanınıza almayı sakın unutmayın.

Abdil YILDIRIM

24.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf
© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır