“KAPATMA dâvâsı”na dalan siyasî iktidar, asıl “yasal düzenleme” yapması gereken temel hak ve özgürlüklerde geri duruyor. Kur’ân kurslarına devamdaki “yaş yasağı” da bunlardan biri…
Bilindiği gibi, 28 Şubat’ın siyasî aktörü Anasol-M hükûmeti döneminde Kur’ân-ı Kerim’i öğrenebilmek ve dînî bilgilerini geliştirebilmek amacıyla, okul zamanı ve tatilde veyahut hafta sonlarında Kur’ân kurslarına devama “kısıtlamalar” koymuş; “Kur’ân kursları yönetmeliği”ndeki “câmilerdeki Kur’ân eğitimine katılanlarda yaş sınırı aranmaz” hükmünü kaldırılmıştı.
Buna göre, çocuklar dinlerinin temel kitabı olan Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmeleri için okul zamanı ancak “sekiz yıllık kesintisiz eğitim”i tamamlamaları, yaz aylarında ise beşinci sınıfı bitirmiş olmaları şart.
Müzik, bale, yüzme, spor, resim, dans ve yabancı bancı dil çin yaş sınırı bulunmazken, Kur’ân öğrenimi için çocukların okul dışında 12, okul zamanı 15 yaşa gelmeleri beklenmesi öncelikle temel hak ve hürriyetlere, “inanç ve eğitim hakkı”nı düzenleyen Anayasaya ve yasalara aykırı…
“YAŞ YASAĞI” YASALARA AYKIRI
Zira “herkesin dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu” belirleyen “din ve vicdan hürriyeti”ne dair Anayasanın 24. maddesi, öncelikle “din ve ahlâk eğitim ve öğretimini devletin denetim ve gözetimi altında yapılmasına” hükmeder. “Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin kanunî temsilcisinin talebine” bağlar.
Ve Anayasanın 136. maddesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içinde yer aldığını” belirtir; görev ve yetkilerinin “özel kanun”la belirleneceğini ifade eder. “Diyanet İşleri Başkanlığı kanunu”nun “kuruluş ve görevleri” bölümündeki birinci maddesi ise, “İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur” denilir.
Bu bakımdan sözkonusu “yaş yasağı”, evvela Anayasanın 12. maddesinde teminat altına alınan, “herkesin sahip olduğu kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetler”in başında yer alan “din ve vicdan hürriyeti”ni hiçe saymakta. Çocukların sağlıklı din eğitim almasının bazı vehimlerle engellenmesi, özellikle Anayasanın vatandaşların “din eğitimi ve öğretimi” hakkını elinden almakta.
Keza Anayasal tâbirle “kişinin kendi isteği veya küçüklerin kanunî temsilcilerinin isteğine bağlı olarak, devletin denetim ve gözetiminde verilecek olan din eğitim ve öğretimi”nin, yasa ve yönetmeliklerle “sınırlanması”, her şeyden önce vatandaşları inancını öğrenme gibi temel hak ve hürriyetlerden mahrum bıraktırmakta.
Keza çocukların sağlıklı din eğitim almasının engellenmesi, öncelikle Anayasa’daki vatandaşların “temel hak ve hürriyetleri”ni hiçe saymakta. Dahası, devletin “din işleri”yle yetkili yegâne Anayasal kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na Kur’ân kurslarına ve camilere devamı için “küçüklerin kanuni temsilcilerinin isteği”nin “yaşla sınırlanması” Anayasada ve ilgili yasada açıkça belirtilen hükümlerle tezat teşkil etmekte ve çocukların eğitim hakkını engellemekte…
KONUNUN CİDDİYETİ
Gerçekten merak konusu; Anayasa ve yasadaki “küçük” tanımı neden ilkokul ikinci sınıf için değil de, beşinci sınıf için dayatılmakta? 12, dahası 15-16 yaşına gelen çocuklar, hangi kritere göre “küçük” dahi sayılmayıp velisinin talebine rağmen, “yaş yasağı”yla dininin temel kitabını öğrenmesi engellenmekte?
Diğer kurslar için “küçükler”in “kanunî temsilcileri”nin isteği yeterli görülürken, neden bir tek Kur’ân kursu için yeterli görülmemekte; ayrıca “yaş haddi” konmakta? Oysa, 12 yaşından, hele 15-16 yaştan sonra Kur’ân öğreniminin çok zorlaştığı; hatta bu yaşlardan sonra öğrencilerin artık kurslara devamlarının imkânsız olduğu eğitimcilerce açıkça ifade edilmekte. Hele hâfızlık yapmanın bütünüyle zorlaştığı, âdeta imkânsız hale geldiği uzmanlarınca ifâde edilmekte.
Peygamberimiz, çocukların küçük yaşlardan itibaren yavaş yavaş usandırmadan, ürkütmeden Kur’ân ve dinî bilgilerin, bazı ibadet pratiklerinin yaptırılmasının, basit bir şekilde eğitilmelerinin lüzumuna işaret etmektedir.
Zira Kur`ân öğretiminin salt bir öğrenmenin ötesine, kendine göre okuma kurallarının olduğu ve bu kurallara göre okunması gerektiği, harfler mahreçlerinden doğru ve uygun okuyabilmek, öğretimin yanı sıra bir eğitim konusu olduğu konunun uzmanlarınca iâde edilmekte. İlâhiyatçılar, her yaş ve seviyede Kur’ân’ın öğrenebileceği, ama usulüne göre okumayı öğrenebilmek için küçük yaşlarda bu eğitimi alması gerektiği gerekleriyle belirtilmekte…
Görünen o ki Diyanet’in bu tesbitleri ilgililere iletmesi ve siyasî iktidarın bu meseleyi artık ötelemeyip ciddiyetle eğilmesi gerekiyor.
24.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|