Geçtiğimiz asır, insanlık tarihinin en fırtınalı asrı olmuştur. Bediüzzaman’ın “ilk asırların toplam vahşetini, bu medeniyet bir defada kustu” dediği şu hâzır medeniyetin yaşandığı asır, insanlık tarihinin en kanlı ve vahşi sayfası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu asırdaki dünya savaşları ile son yıllarda cereyan eden ve “medeniyetler çatışması” kılıfına uydurularak göz yumulan savaşlarda milyonlarca insan öldü. Bundan da kötüsü, insanın vazife-i asliyesini unutturan, Cemil Meriç’in “idrakimize giydirilen deli gömlekleri” dediği sonu “izm”le biten ideolojiler, insanlığın büyük bir kısmını huzursuz etti ve hayat-ı ebediyelerini de kaybettirdi. Ne uğruna?
Bediüzzaman’ın “Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan Garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi gittikçe yeryüzüne yayılıyor” diyerek tesbit ettiği dinsizlik ve imansızlık vebası, ülkemize, kapılarını ardına kadar Batı’ya açma hareketi olan Tanzimat’la birlikte iyice yerleşti. Bundan ilham alan Cumhuriyet, modernleşme projesini dindışı unsurlar üzerine bina etti. Ondan sonradır ki, Risâle-i Nur müellifinin ifadeleriyle, terbiye-i İslâmiye zedelendi, milletin kalp hastalığı olan zaaf-ı diyanet baş gösterdi, ehl-i İslâm sımsıkı temessük ettiği dinden elini gevşetti. Ne uğruna?
Gorbaçov’un sevdiğim bir sözü vardır: “Hayat geç kalanları hiç affetmez.” O kadar geç kaldık ki… “Hürriyetin ilânı” olarak da bilinen İkinci Meşrûtiyet’ten bu yana yüz yıl geçtiği halde demokrasimiz hâlâ sakat. İdrakimize deli gömlekleri giydirilmeye devam ediliyor. Bu deli gömlekleri için kaç nesil yitirdik? Ne uğruna?
2. Meşrûtiyet bizde demokratikleşme yönünde atılmış önemli bir adımdı. Ancak ilk kırılma noktası ve bir darbe teşebbüsü de diyebileceğimiz 31 Mart Hadisesiyle bu hareket baltalandı. 31 Mart olayı kanlı bir şekilde bastırıldı. Bundan üç yıl sonra Abdullah Cevdet “İçtihad”da, “Hürriyet-i irtica yoktur” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında kendileri gibi düşünmeyen, Batı normlarına uygun yaşamayan insanları ilkel bulmaktaydı ve böyle insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasını talep etmekteydi. İnançları ve düşünceyi kısıtlayıcı bu tavır adeta bir devlet geleneği haline getirildi. Bu fikirlerle yoğrulmuş Cumhuriyet eliti “Batıcılık”ı kutsayarak millî-manevî değerlere sırtını döndü ve bu değerleri kendi insanının yaşamasına engel oldu. Bu topraklar yüz elli yıldır kendi aydınının ihanetini görmektedir. Ne uğruna?
1950 “Beyaz devrim”i, farklılığın ve renkliliğin de adı olmuştu. On yıl boyunca demokrasi bahçemiz şenlendi, insanımız rahat bir nefes aldı. 1960 darbesiyle bu bahçe de tarumar edilerek demokrasi tarihimizin önemli bir sayfası daha kana bulandı. Ne uğruna?
1971 muhtırası ve 1980 darbesi de “zulm ile abad olanlar”ın devrini devam ettirdi. 28 Şubat süreci ise Türkiye’de kapanması zor yaraların açıldığı bir dönem oldu. Zulmün başına adalet tacını geçirdiği bu yıllarda insan hakları ve hukuk, en çok ayaklar altına alınan mazlumlar arasındadır. Andıçlar, fişlemeler, ikna odaları, fikirlere vurulan prangalar ortaçağ engizisyonundan farksızdı. Yine kuşaklar ziyan edildi. Ne uğruna?
27 Nisan e-muhtırası nihayetinde Türk siyasetinin yol haritasını değiştirdi. İrticanın hortlaması ve laikliğin elden gitmesi gibi kutsal mazeretlere dayanan Anayasa Mahkemesinin son kararıyla da demokrasimiz tarihinin en büyük darbelerinden birini daha aldı. Ne uğruna?
Onca darbelerden ve darbe teşebbüslerinden sonra, son olarak da bir “Hizaya gel” projesi. Genelkurmay Başkanlığınca tekzip edilen bu projeye göre “Halkı TSK’nın görüşleri doğrultusunda yönlendirmek, kamuoyunu TSK’nın çizgisine çekmek için” bir eylem planı hazırlanmış. Amaç: iktidarı yıpratarak yeni anayasanın çıkarılmasını engellemek. Yıl 2008… Kaybedilen koca bir asır… Ne uğruna?
Bütün bunlardan sonra insan sormadan edemiyor. Kendi insanını “yığın” olarak görenlerin iktidar mücadelesini anlatan bu yüz elli yıllık film nasıl sonuçlanacak acaba? İnsanca yaşamak, insan olmanın gereklerini yerine getirmek, ruhunda hissettiği hürriyeti elde etmek, baskıya, haksızlığa maruz kalmadan inancını yaşamak gibi temel prensiplere dayananlar mı galip gelecek; yoksa bunları insanımıza yakıştıramayan çağdışı anlayış mı? Filmin izlediğimiz şu ana kadarki kısmına dair genel düşüncemiz şudur ki: Bezdik artık!
24.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|