Demokratik zâfiyet, demokratikleşmeden özgürlüklere, ekonomiden eğitime, milletin asıl gündemini etkiliyor. Olan millete oluyor. “Avrupa kupası” heyecanı ile avutulan topluma gerçek gündem âdeta unutturuluyor.
Din eğitimindeki sıkıntı, imam hatip okullarının orta kısmının kapatılmasına ilâveten diğer meslek okullarıyla birlikte imam hatip liseleri mezunlarına uygulanan haksız katsayı haksızlığı sonucu ilâhiyat fakülteleri dışında başka bölümlere girmesine engeller konulmasıyla sınırlı değil.
Çocukların Diyanet’e bağlı Kur’ân kurslarına ve camilerdeki kurslara devamları için okul zamanında ilköğretimi, tatillerde de en az beşinci sınıfı bitirme zorunluluğu, dünyada benzeri görülmeyen garip bir yasak olarak duruyor. Kısacası Kur’ân öğrenimini yaşla yasaklayan yasa ve yönetmelikler yüzünden Kur’ân öğreniminden mahrum edilen yüz binlere her sene yüz binler ilâve ediliyor…
“DİN EĞİTİMİ VE ÖĞRETİMİ” DEVLETİN
ANAYASAL GÖREVİ
Oysa anayasanın “din ve vicdan hürriyeti”yle ilgili 24. maddesi, “yaş yasağı” bir yana, okullarda “devletin denetim ve gözetimi altındaki din ve ahlâk eğitim ve öğretimi” dışında “kişilerin kendi istekleri, küçüklerin de kanunî temsilcilerinin talebi”ne bağlı “din eğitimi ve öğretimi”ni de devlete yükler. Keza anayasanın 90. maddesiyle, “kanun hükmünde” olan ve “Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı” açıkça belirtilen “milletler arası antlaşmalar”ın başında gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de, din eğitimi ve öğretimi, “devletin üzerine aldığı eğitim ve öğretim görevleri”nin başında sayılır.
Yine AB müktesebatının üstlenmesine ilişkin “ulusal program”da ve “katılım ortaklığı belgesi”nde temel hak ve hürriyetlerin başında din eğitimi ve öğretimiyle inanç ve ibadet özgürlüğü şartı koşulmakta. Ayrıca Türkiye’nin AB müzâkere sürecinde yerine getirmeyi taahhüd ettiği Sözleşmenin Ek Protokol 2. maddesine göre, öncelikle “hiç kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılmayacağı” belirtilmekte; “devlet, anne ve babaların çocuklarına, kendi dinî ve felsefî inançlarına uygun bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme haklarına saygı gösterir” denilmekte. Buna göre, devlet özellikle okul zamanı dışında vatandaşların din eğitimi talebini karşılamakla sorumlu.
Aslında Millî Eğitim Bakanlığının on binin üzerinde pedagojik formasyona sahip din dersi öğretmeni var. Diyanet’in bünyesinde seksen bini aşkın yeterli din görevlisi bulunuyor. Yaz aylarında okullarda mevcut din dersleri öğretmenleri ile diğer din görevlileri görevlendirilerek, isteyenlere Kur`ân ve din dersleri okutulabilir. Başta imam hatip okulları olmak üzere, ilköğretim okulları binalarında “yaz kursları” düzenlenerek yaz aylarında bomboş duran binalarda en azından Kur’ân-ı Kerim öğretilebilir, din eğitimi verilebilir. Buna mani hiçbir yasa yok; aksine anayasa ve yasalar bunu gerekli kılmakta…
Anayasanın söz konusu maddesine göre vatandaşların “din eğitimi ve öğretimi talebi” karşılama yükümlülüğüyle, 1980 yazında Adalet Partisi azınlık iktidarı döneminde okullarda yaz Kur’ân kursları açılmış; Kur’ân öğretimi ve din eğitimini vermenin anayasa ve yasalara göre devletin görevi olduğu açıkça ifâde edilmişti. Gösterilen demokratik kararlılıkla mâlûm mahfiller de ikna edilerek buna râzı edilmişti. 12 Eylül darbesi, birçok hayırlı icraatın önünü kestiği gibi bu hizmeti de inkıtaa uğrattı…
MECLİS MİLLETE BİR JEST YAPSIN…
Ne var ki altı yıldır daha Kur’ân kursları önündeki ucûbe “yaş yasağı”nı kaldırma irâde ve icraatını gösteremeyen, yasaklı iki aylık kurs süresinde haftada üç gün ve günde bir saat Kur’ân öğrenimiyle sınırlayan yönetmeliği dahi değiştiremeyen AKP hükümetinden bunu beklemek hayal. Ama “yaş yasağı”nı kaldırabilir…
Bugün inanç ve dinî değerlerinin zayıflamasından meydana gelen ahlâkî ve manevî tahribat ortada. Manevî boşluk, cemiyette anarşi, uyuşturucu, kötü madde bağımlılığını yaygınlaştırıyor. İnternet bile “sanal kumar”a âlet ediliyor. Bilhassa büyük şehirlerde, hırsızlık, kapkaç terörü, serserilik, sosyal hayatı zehirliyor. Buna karşı dinî eğitim ve terbiyenin zarûreti her gün daha bâriz bir biçimde ortaya çıkıyor. Lâkin milyonlarca çocuk başta Kur’ân öğrenimi olmak üzere hiçbir dinî terbiye görmeden sokağa salınıyor.
Gelinen noktada siyasî iktidar, en azından 28 Şubat “postmodern darbe”den kalma Kur’ân kurslarına getirilen kısıtlamaları kararlılıkla kaldırmalı. İktidar partisi, kapansa da, kapanmazsa da bu yanlışı düzeltmeli. Milletin hayrına bu icraatı yapmalı. Hazır Meclis açıkken ve daha yasama yılı kapanmadan hiç olmazsa bu yazdan itibaren yüz binlerce çocuk Kur’ân öğreniminden mahrum kalmasın. Bunca zamandır din eğitimi ve inanç hürriyetinde demokratik direnç gösteremeyen siyasî iktidarın ve Meclis’in millete bir jesti olsun.
25.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|