Hürriyet gazetesi yazarlarından Soner Yalçın, yine yaptı yapacağını... "Efendi" isimli çalışmasıyla kafaları karıştırıp zihinleri alabildiğine bulandırdığını daha evvelden kendisine buradan hatırlatmış, özellikle Said Nursî hakkındaki mesnetsiz iddialarını tek tek çürütmüş ve onu bu yalan yanlış notlarını tashih etmeye dâvet etmiştik.
Ancak, kendisi hiç oralı olmadığı gibi, hemen her vesileyle Said Nursî ile ilgili kafa midesini bulandırıcı saçmalıkları yazmaya, yaymaya inadına devam etti.
İşte, son olarak ortaya attığı "Marks ile Nursî arasında fark yok" şeklindeki iddiası da (22 Haziran 2008), aynı saçmalıklar dizisinin yeni bir halkasını teşkil ediyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bu şahıs bundan sonra da benzer tuhaflıkları, gariplikleri sergilemeye devam edecek.
Şimdi burada, biz de çok yakından tanıdığımız, şahsen de tanıştığımız ve hemen bütün kitaplarını okuduğumuz Cemil Meriç'in Said Nursî ve eserlerine dair söylediklerini aktarmak sûretiyle, hem Soner Beye, hem kafası karışanlara, hem de hakikati öğrenmek isteyenlere bir nebze olsun yardımcı olmaya çalışalım.
Üç kez ziyaretine gittik
1987 senesinin 13 Haziran'ında 71 yaşında vefat eden Cemil Meriç, şahsen tanıdığım, bizzat sohbet ettiğim ve eserlerinin çoğunu okuyarak düşüncelerini öğrenmeye çalıştığım son dönemin en dürüst ve haysiyetli fikir adamlarından biridir. Hakperest bir araştırmacı, münekkit, münevver ve mütefekkir bir şahsiyet idi. Cenâb–ı Hak, rahmet eylesin.
Merhum Cemil Meriç'le vefatından iki–üç sene evvel görüşüp tanışma imkânını bulduk. Göztepe'deki evinde tam üç kez ziyaret ederek, bir–iki defa da kitap fuarında görüşerek hususî sohbette bulunduk. Değerli kızları Ümit Hanım, evlerinde her gittiğimizde yanında ve hizmetindeydi. Bizlere meşhûr Osmanlı kompostosu ikrâm ederdi. Bu ziyaretimizin ve sohbetimizin daha başka şahitleri de var.
Ayrıca, bir ziyaretimiz esnasında kendisine "Kırk Ambar" isimli en hacimli eserini imzalattık. Halen hususî kütüphanemizde duran bu eserin ilk sayfasına şu veciz ifadeleri yazarak imzalama lütfunda bulundu: "Latif Salihoğlu'na... 'Kırk Ambar', kırk bin hücreli bilgi sarayından birkaç oda sergiliyor. 'Huzma safâ, da'ma keder."
Cemil Meriç (imza), 28 Haziran 1985
"Said Nursî'yi çok geç tanıdım"
Çok erken yaşlarda görme yeteneğini kaybeden Cemil Meriç, ömrünün son döneminde geçirdiği beyin kanaması sebebiyle, kısmî felç geçirmiş ve yatağa bağlanmış durumdaydı.
Kendilerini ziyaretlerimiz esnasında, sohbetimizin ana konusunu Said Nursî, onun eserleri, fikirleri ve tarih içindeki yeri gibi hususlar teşkil ediyordu.
Öncelikle, Said Nursî'yi çok geç tanıdığını hayıflanarak söylerdi. "Şayet kendisini önceden tanıyıp eserlerini tetkik etme imkânını bulsaydım, hayatımın akışı, yaşayış tarzım bambaşka olurdu" diyor ve aynen şunları ekliyordu: "Üstad Bediüzzaman'ın eserlerini şayet ilk gençlik yıllarımda tanımış, okumuş olsaydım, büyük ihtimalle gözlerimi bu kadar erken yaşlarda kaybetmezdim... Önce Batı'ya yönelerek peşine düştüğüm hakikati, yine Doğu'da buldum. Doğu'da ise, en parlak yıldız olarak Said Nursî'yi tanıdım... Tanzimat'tan bu yana, İslâm tefekkürünü temsil makamında, bir tek onu tanıdım. Başka hiçbir şahsiyet, bu makamı dolduramıyor, hakkını veremiyor."
(Devamı var)
Tarihin yorumu = 25 Haziran 1950
Kore'de zıt dünyaların savaşı
Kore Savaşı 25 Haziran (1950) günü başladı. Birleşmiş Milletlerin çağrısı üzerine, bu savaşa Türkiye de müdahil oldu. İşin garip tarafı, savaşın patlak verdiği bu tarihte, 27 yıllık CHP diktasının yıkılıp hür ve demokrat olan DP iktidarının henüz başlamış olmasıydı. DP'nin Meclis'ten güvenoyu almasının üzerinden sadece bir aylık süre geçmişti ki, yeni hükümet kendini sıcak ve kanlı bir savaşın eşiğinde buldu. Kore'de, iki zıt kutba ayrılan hür dünya bloku ile komünist blok karşı karşıya geldi.
* * *
İkinci Dünya Savaşı sonrası (1945) ortadan ikiye ayrılan Kore'nin kuzeyinde Rusya, güneyinde ise Amerika hakimiyet tesis etti. Kuzey Kore'de Rusya tipi komünist bir yönetim kuruldu. 25 Haziran günü aralarındaki 38. paraleli ihlâl ederek geçen komünist kuvvetler, Güney Kore toprağını işgale başladı. Rusya ile Çin, komünistlere yardım ederek işgali bilfiil desteklediğini ilân etti.
Bunun üzerine âcilen toplanan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, üye devletlerin iştiraki ile güçlü bir ordu teşkil edilerek, bunun Kore'ye gönderilmesini kararlaştırdı.
Amerika başta olmak üzere 15 ülke askerî kuvvet, 5 ülke de para ve sağlık malzemesiyle yardımda bulundu.
Komünist istilâya karşı askerî kuvvet gönderen ülkeler şunlar: ABD, İngiltere, Türkiye, Y. Zelanda, Belçika, Filipinler, Kanada, Yunanistan, Lüksemburg, Habeşistan, Avustralya, Fransa, G. Afrika Birliği, Hollanda ve Kolombiya.
Türkiye, bu savaşa 17 Ekim 1950 tarihinde General Tahsin Yazıcı komutasında 5090 kişilik bir tugayla iştirak etti. Katıldığı çatışmalarda büyük başarılar elde eden Türk tugayı, dünya milletlerinin takdirini topladı.
Yaklaşık üç yıl devam eden savaşta 900 askerimiz hayatını kaybederken, 2000 kadarı da yaralandı. Üç yıl boyunca münavebeli olarak Kore'ye gidip gelen askerimizin yekûnu takriben 50.000 kişiyi buldu.
25.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|