Son günlerdeki tartışmalar Kemalizm etrafında gelişiyor. Bir televizyon programında sarf edilen ‘seviyorum/sevmiyorum’ sözleri, akabinde bazı siyasilerin yaptığı açıklamalar ve ilâve olarak bazı ‘aydın’ların beyanları tartışmayı alevlendirdi.
Meselâ Prof. Dr. Murat Belge’nin Yeni Asya’ya yaptığı açıklama, “Kemalistler demokrasiden korkuyor” şeklinde özetlenmişti. (Bkz. Hasan Hüseyin Kemal’in röportajı, 23 Haziran 2008)
Aynı gün Sevan Nişanyan’ın Taraf’a yaptığı açıklamalar geldi. Nişanyan’ın sözleri de çoğu kişi açısından ‘ilk kez’ duyulmuş olmalı. Nişanyan’ın sözleri “Kişi putlaştırması yıkım getirdi” şeklinde özetlenmiş. (Neşe Düzel’in röportajı, 23 Haziran 2008)
‘Aydın’ların dile getirdiği bu ifadeler sonrasında bir siyasetçinin de benzer sözler sarf etmesi hadiseleri demokrasi gözlüğüyle görmeyenleri rahatsız etti. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, New York Times’a verdiği beyanatta, özetle; “Atatürk devrimleri travma yaratmıştır” demiş. Bu söz üzerine başta CHP mensupları olmak üzere çoğu kişi ‘susturun, konuşturmayın!’ moduna geçti.
Tepkiler üzerine açıklama yapan Fırat, siyasette az rastlanan bir tavır sergileyerek sözlerine sahip çıktı. Fırat şöyle demiş: “Düşünce ve ifade özgürlüğünü doğru kullanabilmek için özelikle medya organlarına büyük görev düşüyor. Eğer medya, psikolojik bir savaşın tarafı olarak bilgiyi çarpıtıyorsa, kendine göre yorumluyorsa, o zaman doğru bilgiye ulaşmamış insan, düşünebilme yeteneğini doğru kullanamaz. Söylediğim şudur: Yeni bir Cumhuriyet kurulmuştur. Bu Cumhuriyet, toplumun o güne kadarki değer yargılarını, kurumlarını ortadan kaldırmıştır. Bunlar devrimdir. Saltanatın ilgası, Cumhuriyet’in kurulması devrimdir. Arap harflerinin kaldırılıp Latin harflerinin kabulü bir devrimdir. Birçok devrimin yaşandığını söyledim. Her devrim sosyal bir travmadır. Evrimden temel farklılığı budur.” (Sabah, 24 Haziran 2008)
Fırat’a düşüncelerini ifade ettiği için tepki gösterenler olduğu gibi, çok sayıda destek açıklaması yapanlar da var. Tepki gösterenler, belki de Fırat’ın tam olarak neler söylediğini bile takip etmemiş, ‘güçlüden yana medya’nın dolmuşuna binmiştir. Bir şeyi eleştirmek için önce dinlemek gerek. Elbette dile getirilen her görüş ve düşünceye herkesin katılması mümkün değildir. Ama bunu ifade etmenin yolu, düşüncesini ifade edenleri susturmaya çalışmak olmamalı. Farklı düşünenler de düşüncelerini medenî ölçüler içerisinde açıklar ve tartışmadan da hakikat ortaya çıkar. Yoksa “Benim hoşuma gitmeyen sözleri nasıl söylersin, sus!” demekle bir yere varamayız...
Böyle durumlarda ortaya konulan tavır belirleyicidir. Kimse doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovmaya çalışmasın. Çünkü doğrular, kovulduğu ‘onuncu köy’de de dile getirilir. Susturarak, yasaklayarak, ürküterek gerçeklerin üstü örtülebilseydi bunca yıl sonra bu tartışmalar yaşanmazdı.
Niyetin vurmak olsa bile, önce dinle!
25.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|