Yaklaşık on gün önce, pek çok kişi gibi bizim e-postamıza da bir mesaj düştü. “Darbeye Karşı Ses Çıkar” başlıklı mesajda, “21 Haziran 2008 Cumartesi günü, yılın en uzun, en aydınlık en beyaz günü. İşte o gün 50 yıldır cesaret edemediğimiz, hep geç kaldığımız bir şeyi yapmak için toplanacağız” deniyor ve herkes ‘darbeye karşı ses çıkar’maya dâvet ediliyordu.
Mesajın devamında da şöyle denilmişti: “Demokrasiden, adaletten, özgürlükten yana ve darbeye karşı bir ses çıkartmak için. O sesi 27 Mayıs 1960’da çıkaramadık. Bir başbakan gözlerimizin önünde asıldı. 27 Mayıs’a sessiz kalışımızın bedelini 12 Mart 1971’de hayatlarının en güzel çağındaki gençler ödedi. Yine sessizliğe gömüldük. Ve o sessizliğin de bir bedeli vardı. 12 Eylül 1980’de yüz binlerce genç o bedeli ödedi, biz yine sessizce izlerken. Tarih tekerrür etti. 12 Eylül 1980’nin sessizliğine doğan kızlar 28 Şubat 1997’de üniversite kapılarından başörtüleri yüzünden geri çevrildi, kaçınılmaz bedeli bu kez onlar ödedi. Sessizdik. Sessizliğimiz cesaret verdi. 27 Nisan gecesinin sessizliğini bir e-muhtıra bozdu. Karanlıklar içinde sessizce Susurluklar, Şemdinliler oldu, Ergenekonlar kuruldu, Savcılar linç edildi. Sessizliğimizden cesaret alanlar hukukun arkasına saklanıp siyaseti tehdit ettiler. Şimdi yılın en uzun ve en güzel günü şehrin orta yerinde sessizlik yeminlerimizi demokrasiden, vicdandan, adaletten yana derinlerden gelen bir uğultu sesiyle bozuyoruz. Kepenkleri indiriyoruz, televizyonu kapatıyoruz, yemeğin altını söndürüyoruz, işimizden izin alıyoruz birlikte (İstanbul) İstiklal Caddesi boyunca bir akşamüstü yürüyüşüne çıkıyoruz. Tek renk, tek slogan, tek pankartla. Beyazlar içinde. Bir daha karanlıklar üzerimize çökmesin diye, Kırıp dökmeden, kimseyi üzmeden olan bitenden rahatsız olduğumuz bilinsin diye. Yıllardır süren sessizliğimizin bedelini bir daha çocuklarımız ödemesin diye. Biliyoruz çok geç kaldık ama daha da geç kalmayalım diye. Bu kez iş işten geçmesin, ağır çekim darbe amacına ulaşmasın diye. Demokrasiden, siyasetten, özgürlükten, yeni bir sivil anayasadan yana; yargı darbesine, darbe tehditlerine karşı vakur bir ses çıkarmak için, ilk sivil bir uyarıyı vermek için, Yargı darbesiyle işlevsizleştirilen Meclise dokunmayın demek için, 21 Haziran 2008 günü, yılın en uzun, an aydınlık, en güzel, en berrak günü bir akşamüstü şehrin orta yerinden, Tünel’den Taksim’e doğru sessizlikten bir ses olup yürüyoruz.”
İlgili mesaj, “Gelir misin?” diye noktalanıyordu. Mesajı ilk okuduğumda “Niçin gelmeyeyim ki, inşallah gelirim!” dedim. Mevlâm bir zeval vermezse, bugün akşam üstü (17.00’de) “Benim de bir ‘karşı adım’ım olsun” diyerek “70 milyonla” beraber, gelemeyenlerin de duâsının desteğiyle demokratik tepkimizi ortaya koyacağız.
Şunu biliyoruz ki, “Bir millet, cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti de müstebit yapar.” Dolayısı ile, hepimiz; hakkımızı, hukukumuzu bilmek ve bunları elimizden almak isteyenlere ‘dur’ demek zorundayız. “Neme lâzım, bir ‘karşı adım’ atmakla ne değişir, kim bizi/sizi/onları dinler?” demekle bir yere varamayız. Aksine, biz bir ‘karşı adım’ atarsak, meydana gelen ‘titreşim’, ihtilâlcilik oynayan ‘sağır sultanlar’ın duymasına ve görmesine sebep olabilir.
Unutmayalım, her adım, yerinde ağırdır...
21.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|