Yaz mevsimi ve ism-i Âhir
Her bir ağacın mebdeinde ve müntehasında ve üstünde ve içinde “Hüve’l-Evvelü ve’l-Âhirü ve’z-Zâhirü ve’l-Batınü” (Allah Evvel, Âhir, Zahir ve Batın’dır) isimlerinin işaret ettikleri dört sikke-i tevhid var.
İsm-i Evvel ile işaret edildiği gibi, herbir meyvedar ağacın menşe-i aslîsi olan çekirdek öyle bir sandukçadır ki, o ağacın programını ve fihristesini ve plânını; ve öyle bir tezgâhtır ki, onun cihâzâtını ve levazımatını ve teşkilâtını ve öyle bir makinedir ki, onun iptidadaki incecik vâridatını ve lâtifâne masârifini ve tanzimatını taşıyor.
Ve ism-i Âhir’le işaret edildiği gibi, her bir ağacın neticesi ve meyvesi öyle bir tarifenâmedir ki, o ağacın eşkâlini ve ahvâlini ve evsafını, ve öyle bir beyannamedir ki, onun vazifelerini ve menfaatlerini ve hassalarını; ve öyle bir fezlekedir ki, o ağacın emsalini ve ensâlini ve nesl-i âtisini o meyvenin kalbinde bulunan çekirdeklerle beyan ediyor, ders veriyor.
Ve ism-i Zâhir ile işaret edildiği gibi, her ağacın giydiği suret ve şekil, öyle musannâ ve münakkaş bir hulledir, bir libastır ki, o ağacın dal ve budak ve âzâ ve eczasıyla tam kametine göre biçilmiş, kesilmiş, süslendirilmiş. Ve öyle hassas ve mizanlı ve mânidardır ki, o ağacı bir kitap, bir mektup, bir kaside suretine çevirmiştir.
Ve ism-i Bâtın ile işaret edildiği gibi, her ağacın içinde işleyen tezgâh öyle bir fabrikadır ki, o ağacın bütün ecza ve âzâsını teşkil ve tedbir ve tedbirini gayet hassas mizanla ölçtüğü gibi, bütün ayrı ayrı âzâlarına lâzım olan maddeleri ve rızkları, gayet mükemmel bir intizam altında sevk ve taksim ve tevzi ile beraber akılları hayret içinde bırakan şimşek çakmak gibi bir sürat ve saati kurmak gibi bir suhulet ve bir orduya arş demek gibi bir birlik ve beraberlik ile o hârika fabrika işliyor.
Elhâsıl; her bir ağacın evveli, öyle bir sandukça ve program, ve âhiri, öyle bir târifename ve numune; ve zahiri, öyle bir musannâ hulle ve bir münakkaş libas; ve bâtını, öyle bir fabrika ve tezgâhtır ki, bu dört cihet öyle birbirine bakıyorlar. Ve dördün mecmuundan öyle bir sikke-i âzam, belki bir ism-i âzam tezahür eder ki, bilbedahe, bütün kâinatı idare eden bir Sâni-i Vâhid-i Ehadden başkası o işleri yapamaz. Ve ağaç gibi her zîhayatın evveli, âhiri, zâhiri, bâtını birer sikke-i tevhid, birer hâtem-i vahdet, birer mühr-ü ehadiyet, birer turra-i vahdâniyet taşıyor.
İşte, bu üç misaldeki ağaca kıyasen, bahar dahi çok çiçekli bir ağaçtır. Güz mevsiminin eline emanet edilen tohumlar, çekirdekler, kökler, ism-i Evvelin sikkesini, ve yaz mevsiminin kucağına dökülen, eteğini dolduran meyveler, hububat ve sebzevatlar ism-i âhir’in hâtemini; ve bahar mevsimi, hûri’l-în misilli birbiri üstüne giydiği sündüs-misâl hulleler ve yüz bin nakışlarla süslenmiş fıtrî libaslar ism-i Zâhirin mührünü; ve baharın içinde ve zeminin batınında işleyen Samedânî fabrikalar ve kaynayan rahmânî kazanlar ve yemekleri pişirttiren Rabbânî matbahlar, ism-i Bâtının turrasını taşıyorlar.
Şuâlar, s. 35-36
sebzevât: Sebzeler.
mebde: Başlangıç.
münteha: Son.
Evvel: Başlangıcı olmadığı gibi, bütün varlıkların başlangıcı da Kendisinin ilim ve kudretine bağlı olan Allah.
Âhir: Sonu olmadığı gibi bütün varlıkların neticesinin Kendisine baktığı ve dönüş Kendisine olan Allah.
Zahir: Varlık ve birliğinin delilleri her şeyde apaçık görünen ve bütün varlıkların dış görünüşleri ve sanatlı yapılışlarıyla Kendisinin kudret ve sanatına şâhitlik ettiği Allah.
Batın: Her şeyin hakikatine vâkıf olan ve her şeyin içyüzü Kendisinin kudret ve hikmetine şâhitlik eden Allah.
sikke-i tevhid: Tevhid sikkesi.
iptida: Başlangıç.
vâridat: Gelir.
masârif: Masraflar.
fezleke: Özet, hülâsa.
|