Kur’ân-ı Kerim’in 17. sûresi İsrâ Sûresi olup şu âyet-i kerimeyle başlamaktadır:
“Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur.”
Olağanüstü bir mucize olan ve Hz. Peygamber’e (asm) büyük bir mükâfat niteliği taşıyan bu muazzam olay, hicretten bir buçuk sene kadar önce Recep ayının 27. gecesinde vuku bulmuştur.
Evet, gerçekten Hz. Hatice annemiz ile Peygamberimizin koruyucusu ve amcası Ebû Talib’in vefatlarının meydana geldiği hüzün yılından sonra bahşedilebilecek en büyük mükâfat sayılır.
İsra sözcüğü “gece yürüyüşü”; mirac sözcüğü de “yükselme” anlamlarını ifade eder. Bu yüzden olayın her iki aşamasını birden dile getirmek istediğimizde “İsra ve Mirac Mucizesi” tabirini kullanırız.
Bu muazzam hadiseyi anlatan yukarıdaki âyet-i kerimede yer alan “kul” sözcüğü gerçekten çok dikkat çekicidir. Sûrenin bütününe ismini veren isra olayının ilk âyet dışında doğrudan konu edilmemesi ve bu harika nimete mazhar kılınan Zatın “kulluk” özelliğinin vurgulanması son derece anlamlıdır. Hz. Peygamber’in elde ettiği yüce makamların “kulluğu” vurgulanmak sûretiyle nazara verilmesi ve sûrenin ilk âyeti olarak dikkatlere sunulması sûrenin diğer âyetlerine bu gözle bakılmasını gerektirmektedir.
Yani, sûrede anlatılan konular mü’mini bir nevî miraca yükseltecek ve güzellikler ülkesine ulaştıracaktır.
Örneğin, İsrailoğulları ile diğer bozguncuların cinayetleri anlatılırken böyle olumsuzluklardan kaçınmak sûretiyle gerçek kul olunabileceğine ve bu sûretle İlâhî huzura ulaşılabileceğine işaret edildiği gibi Hz. Musa (as) ve Hz. Nuh (as) gibi büyük şahsiyetlerden söz edilirken bunların örnek alınması gerektiği belirtilmiş olmaktadır.
Ayrıca sûrede dile getirilen namaz kılmak, anne-babaya iyilikte bulunmak, Allah yolunda infak etmek, şefkatli ve güzel sözlü olmak gibi bir dizi ölçü ve prensibin de mü’minin miracı olabileceği ve bu sayede gerçek kul mertebesine ulaşabileceği açıklanmaktadır.
Mü’minin miracı sayılabilecek ve onu yücelikler iklime yükseltebilecek israftan kaçınma, zinaya yaklaşmama, rızık endişesiyle İlâhî sınırı çiğnememe, ölçü ve tartıda adaletli olma ve benzeri hükümlere de bu gözle bakmak gerekir.
Bu bakımdan İsra ve Mirac mucizesiyle taltif edilen Hz. Peygamberin (asm) kulluğunun nazara verilmesi ve hemen ardından bir kısmını yukarıda anlattığımız temel ilke ve prensiplerin anlatılması gerçek kul olmanın koordinatlarını belirlemekte ve yol haritasını çizmektedir.
Şu halde İlâhî huzura huzurlu olarak varmamızın ve miraca ermemizin ön şartı insan haklarına saygılı olmak, zulümden kaçınmak, yasaklardan uzak durmak, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmek, ölçü ve tartıda dikkatli olmak, israf ve cimrilikten uzaklaşmak, anne ve baba hukukuna riâyet etmek; kısacası emredilenleri yapıp yasak bölge sınırları içerisine girmemektir.
Geçen Miraç Kandilinizi bu duygu ve düşüncelerle tebrik ediyorum.
Topyekûn İlâhî rahmet ve berekete uruc etmemiz/yükselmemiz ve gerçek kul olabilmemiz duâsıyla…
31.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|