Geçen gün basın bayramıydı. Kimse arayıp sormadı. Kimse “Bir damla umut serpilsin yüreğine. Bir tatlı mutluluk dolsun gözlerine. Bin bir hayallerin gerçekleri bulsun. Sansürler ilelebet kalksın. Basın bayramın kutlu olsun” diye mesaj atmadı.
Oysa mendillere sarılmış şeker ve çikolatalar hazırlamıştım, basın bayramında gelip elimi öpecekler için.
Ziyarete gelmek, mesaj atmak bir yana, yolda görüp, “Yahu sansürünüz kalkalı yüz yıl olmuş, yeni duydum, gözünüz aydın. İşlerim çok yoğundu gelemedim kusura bakmayın” diyen de çıkmadı.
Zaten bu sansür meselesiyle eskiden beri ilgilenmezlerdi. Öyle olsa her gördüklerinde, “Noldu, sansür kalktı mı?” diye sorar, ben “Daha kalkmadı. Bekliyoruz bakalım. 23 Temmuzda kalkacak diyorlar ama bilemiyorum” dememe rağmen, ertesi gün yine aynı soruyla karşıma çıkarlardı.
Ama kimseyi suçlayamam tabi. Bu sansürün kalkışından benim bile haberim olmadı. Sadece benim değil, cumhuriyet savcılarının da haberinin olduğunu sanmıyorum. Sansürün kalktığı bir ülkede basına bu kadar dâvâ açıyorlarsa, sansür otururken başlarını kaşıyacak vakti nasıl bulurlardı bilmiyorum.
Doğum günümü unutmayan Turkcell, basın bayramını hatırlayamamış, “Takipçiyim, yapıştığım işe pitbul gibi yapışırım” diyerek bu işi takip etmemişti.
Kredi kartları da bugün beni unutmuş, “Basın savcılığına giderken yapacağınız harcamalarda yüzde 10 bonus, isterseniz hapisten çıktığınız aya kadar ekstre erteleme” gibi bir mesaj çekmemişlerdi.
Sağolsunlar “yetkililer” unutmamıştı beni, birer mesaj yayınlamışlardı. Ama onların hiçbiri, “Bir gün güneş doğmayı, ay batmayı unutursa ben de seni unutacağım” gibi değildi.
28.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|